Erkek ve kadın değişti /değişiyor / değişecek ve değiştirilmek isteniyor.
Bu değişimi uzun zamandır takip eden ve üzerine akıl yoran birisi olarak, değişimin temel dinamiklerinin farkında olmak,hatta buna ciddi ciddi akıl yormak gerektiğini düşünüyorum.
Dünyada erkek ve kadın fıtratı üzerine sayısız çalışma ve araştırmalar yapılıyor.Bu araştırmalar bizlere değişim konusunda farklı bilgiler veriyor.
Peki, biz değişimi ne kadar fark edebiliyoruz?
Dikkat ederseniz; inatçı, dediğim dedik, asi, dik başlı, sert ve saldırganlık özellikler kadınlarda artmaya başlarken, ürkek, naif, çabuk kırılan, küsen ve ikinci planda kalan ve karar verme becerilerini yitirmiş erkek sayısında toplumda ciddi bir artış gözüküyor. Özellikle bu özellikleri evli kişilerde daha çok görebiliyorsunuz. Çoğu birey evlenmeden önce ve sonra diye iki ayrı değişim dönemini hızlı yaşıyor diyebiliriz. Bekâr iken daha ayakları üstünde duran özgüvenli erkek modelleri, evlendikten sonra tam aksi bir karaktere doğru yol almaya başlıyor. Fakat dikkat edilmesi gereken diğer husus ise; erkek ve kadınların bu değişim sürecinin ilerleyiş hızının farklı olması. Kadınlar bu fıtrat bozukluğunda bir adım daha önde gidiyorlar diyebiliriz. Ama bu çok büyük risk teşkil etmiyor. Kadınların esnek ve değişim becerileri, erkeklere göre daha güçlü olduklarından dolayı, kadınlar üzerinde var olan bozulmaların tekrar tamirini mümkün olabilirken, erkeklerde yaşanılan fıtrat bozuklukları ne yazık ki tekrar düzeltilmesi mümkün olamıyor. Yani kadınsılaşan erkeğin tekrar erkeksi bir modele dönüşebilmesi ne yazık zor bir husus. ( Bu mesele gerçekten ileride çok büyük sorun olacak, lütfen hatırınızda tutun bunu).
Bu değişimin sebeplerini az çok sizlerde tahmin edebilirsiniz. Değişen dünya, medya vb. gibi çeşitli sebepler bulabiliriz. Ancak yazımızın konusu bu değil. Biz neler bunlara sebep oluyor dan daha çok, ne gibi sonuçları var bunları irdeleyelim.
Dünyada erkeklerin kadınsılaşması ve kadınların ise erkeksileşmesi üzerine çok sayıda yazılar yazılıp, ciddi çalışmalar zaten yapılıyor. Besinlerin erkek ve kadın dünyası üzerinde etkileri bile en ince ayrıntısına kadar irdeleniyor. Belki yediğimiz içtiklerimiz bunlara sebep oluyor. Belki de değişen dünya dinamiklerinin getirileri ile evrim değiştiren kişilik ve davranış biçimleri gelişiyor. Roller değişiyor diyenler de olabilir.
Bu durum sadece kadın erkek ilişkisinde değil, günümüz çocuklarında da yaşanıyor. Erkek ve kız çocuklarının benzer şekilde yetiştirilmesi, erkek çocukların çok fazla anne ile temas içerisinde olup baba ile mesafeli yetişmesi bile erkek çocuklarının el bebek gül bebek yetiştirilmesi sonuçlarını doğuruyor. Geçmişte bu şekilde yetiştirilmiş erkeklerin, evlilik hayatında kadına çıkardıkları anne rolünü toplum artık ezberledi diyebiliriz. Bunun oluşturduğu problemler halen sancılı şekilde toplumda hissediliyor. Çocukluk döneminde, egosu şişirilmiş, sürekli çevresine emirler saçan erkeklerin ne tarz problemler yaşattığını az çok tahmin edebiliyoruz. Bundan dolayı anneler tarafından, bebek gibi yetiştirilmiş erkek modellerinin doğru olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Günümüzde kız çocuklarının daha girişken daha fazla sorumluluk almaya yatkın olmalarının sebeplerinin yetiştirilme biçimlerinde yattığını anlamak gerekiyor.
Ne yapmak gerekiyor?
Öncelikle bize verilen rollerden farklı rollere girmemeyi bilinçli olarak tercih etmemiz gerekiyor.
Kadının yumuşak ve naifliği, erkeğin ise cesaret ve sertliği bir dengede oturtulması lazım.
Erkek hormonları gereği kontrol etmeyi ve yönetmeye yatkın iken aynı zamanda kontrol ettiğini seviyor. Allah’ın verdiği rol gereği evinde lider olmayı ve onu lider gören bir kadın profilini seviyor, karşısında evde liderlik yarışına girmiş bir kadın profili gördüğünde ise; özgüven problemi ve yetersizlik sendromları yaşıyor. Aynı zamanda nefret tohumları içinde büyütüyor. Yani erkek lider olmayı ve lider olduğunu kadında görmek istiyor.
Erkek kadına göre daha sert yaratılmıştır. Güç odaklı bir yapıda, rekabetçi bir savaşçı ruhundadır. Kadın ise naif ve yumuşak ve teslimiyetçi yaratılmıştır.
Erkek yumuşaklık ararken, kadın ise kendisini koruyup kollayacak bir güç arar. Birbirlerini tamamlarken bundan da büyük mutluluk duyarlar. Neticesinde herkes kendisinde olmayanı bulunca denge oluşur. Mutluluk ve tatmin oluşur.
Fakat erkek kadın rolüne, kadın ise erkeğin rolüne soyunursa; iki tarafta birbirinin gözünde cazibesini yitirir. Bir erkek karşısında bağırıp çağıran sert bir kadın modelini benimseyemeyeceği gibi, bir kadında karşısında kadın yumuşaklığında duran bir erkeği istemeyecektir.
Burada kadının yumuşak, erkeğin sertliğinden bahsederken; erkeğe kaba ol, kadına ezik ol demiyoruz. Erkeğin sertliğinden kastımız koruyup kollaması ve adil olması içinde güçlü olması gerektiğinden bahsediyoruz.
Kadını ezen, değer bilmeyen, kaba saba bir adam profilinden bahsetmiyoruz. Kadınlar Allah’ın emanetidir ve bize düşen en iyi şekilde davranmamız gerektiğidir.
Kadın içinde erkeğinin karşısında “erkek” gibi olmaması gerektiğinden bahsediyoruz.
Kediye köpek rolü, köpeğe ise kedi rolü biçmemekten yanayız. Herkes fıtratına uygun yaşarsa mutlak mutluluk zuhur edecektir. Üstün olan ne kedi nede köpektir. Herkes farklıdır ve farklılıkları ile birbirlerinden üstün tarafları vardır.
Eğer mutlu olmak istiyorsak, bize dayatılanlara değil, yaratılış gerçeklerine uygun davranmamız gerektiğini fark etmeliyiz.
Konumuzla alakasız olabilir, ancak eğitim dünyasında bile başarısız olmamızın temel nedeni; her çocuğu aynı görüp aynı şeylere zorlamamızdan kaynaklanmıyor mu?
Hatırlayınız. Osmanlı Mekteplerin duvarında şu yazıyordu: “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz…
Bizde kadın olarak erkeksileşmekten uzak, erkek ise kadınsılaşmaktan beri olmamız gerekiyor.
Nasıl mı?
Kadın gibi kadın, erkek gibi erkek olarak…
Kalın Sağlıcakla..