1982 yılı, mevsim kış. Eyüp’te Topçular semtinde Emek apartmanında yaşayan 8 yaşında ilkokul 2. sınıf öğrencisiyim. Ne korkunç bir rastgelmedir ki, bir süreliğine herkesin korktuğu bir öğretmen bizim mahallede yaşıyor. Kapısından korkarak geçiyorum çünkü her an kapıyı açıp hiç anlamadığım şeyler söyleyebilme ihtimali var. Ne söylediğini anlamıyordum ama nasıl yapabiliyorsa beni ağlatabiliyordu. O öğretmen hakkında tek hatırladığım bizim mahalleyi beğenmediği ve herkese kızgın olduğu. Herkese kızgın, kimseyi beğenmeyen, bilmediğimiz kelimelerle konuşan bir adam. Bir de Kenan Evren diye bir adam vardı. İkisinden de korkuyordum ve ikisinin de ne söylediğini anlamıyordum. Herkes Kanan Evren’i konuşuyordu ve seçimler vardı. Şimdi ne olduğunu biliyorum artık. O seçimler, 82 Anayasası referandumu ve Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. İşte tam o günlerdi, camideki Kur’an kursu iptal edilmişti. Biz de üç arkadaş, ayakkabıcı Mehmet Amca’nın dükkânına gidiyorduk elimizde Elif-Ba’larla. Bir gün bu öğretmen beni ayakkabıcı dükkânına giderken yakaladı yolda. Karşılaştık demiyorum yakaladı diyorum çünkü elimdeki Elif-Ba ona gösterilmemesi gereken bir şeydi. Niye bilmiyorum. Tek bildiğim kızgın olduğu ve her şeye kızgın olduğu. Yine hiç anlamadığım kelimelerle bana kızdı ve ben ağlayarak Mehmet Amca’nın dükkânına gittim. Öğretmeni tanıyordu Mehmet Amca konuyu hemen anladı ve “Gördü mü?” diye sordu. Ben ağlamaktan dengesizleşen nefesimi toplamaya çalışırken arkamdan öğretmen girdi dükkâna. Allah bir daha yaşatmasın, o anda sanki deprem olmuştu ve ben ölecektim korkudan. Çünkü öğretmenle birlikte polisler de girmişti içeriye. Nasıl oldu hatırlamıyorum ama elimde olması gereken Elif-Ba birden yok olmuştu. Polisler Mehmet Amca’ya sorular sormaya başladılar. Ben kafamı yukarı kaldırıp uzun boylu polislerin yüzüne bakarak Mehmet Amca’ya sorulan soruları dinliyordum. Korkudan kalbim kulağımda attığı için hiçbir şey duymuyordum. Mehmet Amca, duvarda asılı Sadri Alışık posterini gösterip “Oku Erem” dedi. Ben hiç düşünmeden bir solukta “Ah Müjgân” filmdeki şiiri okumaya başladım. Polisler gülmeye başladılar. Öğretmen bana işaret parmağını salladı ve o da gitti. Sonra günler geçti Mehmet Amca bana ve arkadaşlarıma hem Kur’an-ı Kerim okumayı öğretmeye devam etti. Sorarlarsa Sadri Alışık filmlerini konuşuyorduk. Gazeteye bugün biraz geç geldim çünkü bana Kur’an-ı Kerim okumayı öğreten Mehmet Amca’yı Yayla Mezarlığı’na defnettik. Allah rahmet eylesin.

————————————————————–

ABD, YPG’ye daha önce silah vermiş mi ki; bundan sonra vermeyecekmiş

Ajanslara düşen haberlere göre ABD “Bundan sonra YPG’ye silah vermeyeceğiz” demiş. Yani sözcünün ağzından “From now on” duymamız lazım. Açıklamayı okuyunca “bundan böyle” anlamına gelecek bir ifade yok. “Bundan sonra” anlamına gelecek hiçbir laf geçmiyor. “Daha önce vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz” diyor ABD. Bir yanlış anlamanın sonunda (belki kasıtlı bilemem) ortalığa saçılan “ABD geri adım attı” haberlerinin aslı yok.

Ne önemi var bunun peki? Kendimize yapay bir alan oluşturup uydurma bir algı alanı kuruyoruz. Bunu kendi kendimize yapıyoruz. Bu yapay alan ağzına kadar Viyana kapısına dayandık hikâyeleri dolu. Sonra, basit, yalın ve sakin bir gerçek gözümüzün önünde kayıp gidiyor, biz bu yapay alanda oyalanırken. Amerika, Suriye PKK’sına silah da veriyor, adam da veriyor, para da veriyor; hatta onları eğlendirmek ne gerekiyorsa onu da İran’dan ya da Rusya’dan bulup veriyor. Bu PKK ile dost olduğu anlamına gelmez, faydalandığı anlamına gelir. Ayrıca sadece PKK’ya vermez, sen de iste, sana da verir. Amerika bu.

————————————————————–

Böyle yandaş medya mı olur?

Türkiye’deki siyasi durumu bilmeyen birini bulalım önce. Diyelim ki; “Türkiye’de yandaş ve muhalif medya diye iki taraf var. Cumhuriyet, Zaman, Birgün ve A-Haber. Bunların arasında kapatma cezası alan ve para cezasına boğulan sadece A-Haber var. Sence hangisi yandaş, hangisi muhalif?” Hayalle gerçeğin arasındaki kimyasal sınırı yitirmiş bir grup kapalı devre insanı var. Kendi kapalı devrelerinde yapay dertlerine üzülüp dışarıda kalan herkesi insanlıktan aforoz ediyorlar. Fena bir hikâye tutturmuşlar, “yandaş medya”, “muhalif medya” diye ve hemen peşinden “Baskı altındayız” diye ekliyorlar. “Katil Erdoğan”, “Terörist Türkiye” diye manşetler atıp, Yezit, Firavun, kafir, diktatör diye iftiralarla cesur gazeteci havası atıyorlar. Bu sırada hiçbir kapatma, toplama ya da para cezası almıyorlar ama yandaş medya A-Haber’e rekor cezalar geliyor. Tam bu noktada “benim derdim onlar niye ceza almıyor değil” pişkinlikleri. İki yüzlülüğün bile bir haddi olmalı, değil mi?

————————————————————–

 İngiltere Sisi’yi, Sisi de Mursi’yi tescilledi. Herkesin lekesi kendine!

Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi seçimlerin ardından bir konuşma yapmıştı. “Mısır, Mısırlıların olacak” demişti. Yani sömürgeci İngilizleri kovacağız, hâkimiyetlerini bitireceğiz demişti. Sonra olanlar oldu işte. Kraliçe’nin dünyaya yayılmış sadık kölelerinden biri olan ev zencisi (Allah Malcolm X’e rahmet eylesin) Sisi, “sen sahip hakkında nasıl böyle konuşursun” diye sinirlenip askeri darbe yaptı. İngiltere’de bu sadık köleyi evine çağırıp tescilledi. Sisi’nin omzuna kılıçla dokunanlar ne yapar bilemeyiz ama dün Kraliçe’nin önünde diz çöken Sisi, Muhammed Mursi’yi tescillemiş oldu. Herkesin lekesi kendine.