1979 yılında ABD’nin doğrudan müdahil olarak dizayn ettiği güya “İslam Devleti” maskesiyle kurulmuş İran Molla Diktası aslında sanıldığı gibi güçlü ve sağlam bir devlet değildir. O gün bugündür İran diye devam eden Molla Rejimi’nin varlığını devam ettirebilmesi için iki siyasal mecburiyeti var: Şiilik üzerinden yürütülen duygusal nüfuz alanı ve Akdeniz’e dokunma ideali. Şialık, Molla Rejimi’nin gözünde teolojik temelli doktrinden başka bir şey değildir.
Öte yandan Nasrallah’ın (Hizbullah denilen bebek katili çetenin gözaltıları morarmış lideri) yürüttüğü İsrail’e sataşma numaraları ise Mustafa İslamoğlu gibi odakların, “İran’ı eleştirseniz İsrail’i sevindirirsiniz” diyerek fren propagandası yapmasına malzeme sağlama amacıyla yürütülen belli bir takvime bağlı danışıklı dövüşlerdir. Ancak bu numaralar eskisi gibi tutmadığı için artık tercih edilmiyor.
Ne olacak peki? İran, Irak’tan devam ederek Türkiye’nin altından dolaşıp Suriye’nin sahillerine varan bir politik Şia nüfuz alanı kurabilecek mi? Yani “Ulaşamazsak ölürüz” dedikleri Akdeniz’e dokunabilecek mi?
Bunu zaman gösterecek ama önce şu olacak… Tarihte hep olduğu gibi yine olacak. Öldürdükleri milyonlarca Müslüman’ın ahı aheste aheste çıkacak İran’dan. Cilveleştikleri haçlı vuracak İran’ı. Aynı Irak’ı vurdukları gibi, aynı Suriye’yi vurdukları gibi, aynı Afganistan’ı vurdukları gibi bir gece gelecekler ve İran’ı da vuracaklar. O gün (çok yakında) geldiğinde İran’a bütün kapılar kapanacak. Katliam yaptıkları, fitne fücur yaydıkları İslam toprakları İran’a kapanacak. Ya da şöyle olacak, “Sapık mollaların tahakkümü altındaki halkın ne suçu var” diyeceğiz ve kâfirin bombalarından kaçan İranlılar’ı alacağız. Bakarsınız o gün geldiğinde annesine Nasrallah’ın tecavüz ettiği bir Halepli çocuk onlara yardım eder…