Elbet gelecekler, hepsi birden, topyekûn mahşer meydanına gelecekler.

İdamla yargılanan eşine dönüp hâl diliyle ‘’bak, yavrumuzun dişleri çıktı’’ çığlığı atan kadını eşsiz bırakanlar da… Çocuğundan mahrum kalan o genç adama ve ailesine bunları yaşatan asırlık siyaset cehaletinin mimarları da…

Mahkeme salonunda ‘’Bize, Mısır’a 20 yıl yetecek kadar elektrik verdiler’’ sözlerini haykıran delikanlıyı, yapılan işkencelerden dolayı sağlığını, erkekliğini kaybeden gencecik yiğitleri katledenler de… Onlar gibi yüzlerce Mısırlı Müslümanın yüz yıldır katledilecek bir av gibi avlanmasına sebep olan mezhepsiz, ilm-i siyasetten yoksun, ikonlaşmış kanaat önderleri de…

Anaları evlatsız, evlatları anasız, kadınları kocasız, kocaları kadınsız bırakan Batı oyuncağı diktatörler de… Müslümanlara bu zulmetin reva görülmesine, akıttıkları zehirli ve öngörüsüz fikirlerle dolaylı yoldan vesile olan Allah, Kitap, sünnet, âlim, evliya düşmanı sözde din adamları da…

Öz kızını öpemeyen, ‘’kalbinin nuru’’ olan kızına ancak hüzünlü bir mektupla elveda diyen taptaze bir babayı darağacında sallandıran vicdansızlar da… Şer’i hakikatleri kendi nefsine uyarlayıp süslü ve bozuk fikirler pompalayan, cihadın nasıl ve hangi şartlarda yapılacağını bile bilmeden Müslümanları ateşin içine atan lafta “cihad’’ liderleri de…

Hepsi oraya gelecek.

Velhasıl…

Biz slogancılığa, kabuklara takılıp kamaya devam edelim.

Mesela, İngiliz gazına gelerek güya hürriyet safında yer alıp; monarşiyi devirmek suretiyle Sosyalist, dinsiz Nâsır’la ve onun emrindeki Hür Subaylar’la iş birliği yapmak basiretsizliğini gösteren, sonra da bu sosyalist devrimcilerin 1954’te İngilizler’le anlaşma imzalamasına içerleyip sokağa dökülen onlarca Müslüman’ın zulme maruz kalmasına neden olanları görmeyelim. Hür Subaylar’ın yeni bir İslam devleti kurulacağı vaadine inanan İhvan cemiyetinin bu vaat yerine nelerle karşılaştığına lütfen dikkat etmeyelim. İhvan harekâtı yardımıyla darbe liderliğine oturan Nâsır’ın, İhvan’ın işbirliği şartlarını yerine getirmeyip, ardından uğradığı suikast girişimini bahane ederek 10.000 Müslüman ve İhvan mensubunu tutuklayıp türlü işkenceler yaptırdığını görmezden gelelim. Siyaset ilminin ne kadar önemli olduğunun bir vesikası olan şu olayları ısrarla yok sayalım. Ve sanki ortada hiçbir ferasetsizlik, hiçbir kandırılmışlık yokmuş gibi davranmaya devam edelim.

İbn-i Teymiyye’nin fasid, sınırı aşan görüşlerinden etkilenip, sömürgeci İngilizler’in dalaveresine piyon olarak Müslümanları cafcaflı, kahramanvari sözlerle aldatan, ilmi yeterliliği bulunmadan alimliğe ve aktivistliğe soyunan meşhur pedagogların, gazetecilerin, öğretmenlerin; İhvan hareketine dahil olan binlerce Müslümanı onlarca yıldır nasıl bir mezalimin ve çıkmazın içine soktuğunu hiç düşünmeyelim.

Selefî zihniyet artıklarıyla dinî moderniteyi birleştiren, Eshab-ı Kiram efendilerimize ahlaksızca dil uzatan, tasavvufi düşünceyle savaşan, yüzlerce yıllık Ezher’in bir ilim yuvası olmaktan çıkartılıp mezhepsizlerin karargâhı haline gelmesine ön ayak olan, Kur’an’ı ve Hadisleri kendi çürük fikirlerine göre yorumlamaya kalkışan; ve tüm bunları yaparken Müslümanları kurtuluşa çağırdığını iddia eden düşünce liderlerini hiç sorgulamayalım. Ve ne hikmetse kendileri öldürülse yahut hapse atılsa bile bu adamların ehl-i sünnet dışı fikirlerinin, eserlerinin yayılmasına İngilizlerin neden karışmadığını hiç düşünmeyelim. (Dipnot: Bugün, Türk imam-hatip liselerinde, ilahiyat fakültelerinde dahi bu adamların, haleflerinin, seleflerinin kitapları okutulmaktadır)

İngiliz oyunun gücünü, niteliğini ve etki alanını küçümsemeye devam edelim. İngiliz’e düşmanlık ederken; farkında olmadan yine uzun vadede İngiliz’e yarayan, saflığını yitirmiş reaksiyonlara saplandığımızı sakın ha idrak etmeyelim.

İtikadî sabitler ile oynamanın, İngiliz/Yahudi lobisinin Müslüman millet ve devletlere yönelik en sinsi ve en etkili politik silahı olduğu gerçeğini ısrarla “komplo teorisi’’ addedelim. Selçuklu’nun, Osmanlı’nın, hangi dinamikler kanalıyla dinamite dönüştürüldüğünü ve bu dinamiklerin günümüzde Irak, Suriye ve Mısır’a yansıma biçimlerini aman tefekkür etmeyelim.

Hâsılı, çok geniş ve izaha muhtaç meseleler tabii ki bunlar. Bir köşe yazısına sığması da, slogancı, yüzeysel kültür Müslümanlığından çekinmeden bunların yazılması da zor.

Demem o ki, herkes mahşer meydanında toplanacak.

Biz de, zulme ve ihanete uğrayan tüm Müslümanlar da, Mısırlı Müslüman kardeşlerimiz de, Mevdudi de, Hasan El Benna da, Seyyid Kutup da, zalim Sisi de, İslam düşmanı İngilizler de…

Gerisi, vallahüâlem.