‘’Bir insanı ahlâken eğitmeden, sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmak demektir.’’ diyor Theodore Roosevelt…

‘’Bela’’deyince aklıma, Allah rahmet eylesin Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yaptığı bir konuşmada CHP için ‘’Sen bela mısın?’’ sualindeki sözleri geliverdi… Nedendir bilemedim şimdi.! Theodore Roosevelt’in sözlerini Bay Kemal ve temsil ettiği siyasi irade özelinde gelecek nesiller adına derinlemesine incelemekte fayda görüyor ve sözü bu sefer de Graham Greene bırakıyorum; “En kötü düşmanlarımız cahil ve basit insanlar değil, okumuş ve ahlakları bozuk olanlardır.’’

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘’çevrim dışı kalmamak ve koltuğu kaptırmamak için’’ dokuz takla atan ve erketede beklettiği 15 Vekilini görücü usulü ile Meral’e bağışlayan, Bay Kemal ve saz arkadaşlarının siyasi ahlakları bir tarafa, esasen ‘’Ahlak’’ konusu her daim ıskaladığımız lakin sonuçları açısından da çok fena bedeller ödediğimiz önemli bir mevzudur.

Ahlak Arapça Hulk kelimesinden gelmektedir. Türkçe ’deki karşılığı ise; huy, karakter, hal ve hareket tarzıdır. Ahlakın bireysel yönü olduğu gibi aynı zamanda insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemesi ve toplumsal yapıdan etkilenmesi itibarıyla sosyal yönü de vardır. ”Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, sen de başkasına yapma” empatik yaklaşımını, ahlakın sosyal yönüne örnek gösterebiliriz.

Bizim inancımıza göre insan en güzel biçimde yaratılmıştır ve yaratılmışların en şereflisidir. Allah’ın kendisine muhatap aldığı tek varlıktır. İnsan başta akıl olmak üzere sahip olduğu yeteneklerle diğer varlıklardan üstündür. Yine öte taraftan da kabul edelim ki insan yaratılışı itibariyle sosyal bir varlıktır, sosyal hayatta kendi kendisine yetmediği için bir diğerine muhtaçtır.

İslam’ın ahlak anlayışı ‘’Kur’an ve Sünnete’’ dayanır. Dolayısıyla insanın, asıl ve sonsuz olan Ahiret hayatı, dünya hayatında bu sorumlulukları ne derece yerine getirdiği ile doğrudan alakalıdır. Peygamber efendimizin ‘’Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim’’ diye buyurması bizler için adeta ders niteliğindedir. Bu anlamda ‘’Din güzel ahlaktan ibarettir’’ demek sanırım doğru bir tespit olacaktır. Çünkü İslâm’da ahlâkı, imandan ayırmak asla mümkün değildir.

Ahlak konusu yıllardır süre gelen eğitim sistemimiz içerisinde haftada bir iki saatle geçiştirilecek ya da yılda bir iki defa camilerde 7-8 dakikalık hutbelerle anlatılamayacak kadar mühimdir. Ahlak eğitiminin temel hedefi; ‘’ İnsanın yaratılış nedenini idrak edip, sorumluluklarının farkına varmasını sağlamak olmalıdır.’’  Yine öte taraftan ahlakın evrensel ilkelerinin yanında ‘’kendi kültürümüze ait güzel ahlaka dair davranış kalıplarının yeni nesillere davranış olarak kazandırılması da çok önemlidir.’’

Son dönemlerde, modernleşme kervanına katılan birçok birey, inancından, değerlerinden ve kültüründen kaynaklanan geleneksel ve kültürel kimliklerini hızla kaybetmekte ve seküler bir hayat tarzına doğru evirilmektedirler. Bu bağlamda, özellikle son dönemlerde Müslüman toplumların sosyal yapıları incelendiğinde; ‘’ciddi ahlaki sorunların ve fikir kirlenmelerinin’’ yaşamlarına dâhil olduğu gözlenmektedir. Eskiden beridir gözden sürmeyi çekme konusunda usta olan ecnebilerde daha sık gözlenen rüşvet, hırsızlık, yalan, adaletsizlik, adam kayırma, tecavüz gibi vıcık vıcık tüm nahoş durumlar, maalesef günümüz Müslüman toplumlarında da sıkça rastlanmaya başlamıştır.

Hal böyle olunca günümüzün popüler kültür insanının ‘’mutlu hayat, keyifli yaşam’’ tanımı, genellikle içinde mal, mülk, makam, mevkii gibi maddi imkânları barındırırken, erdem ve ahlak olgularını artık içermemektedir. Hal böyle olunca kendi maneviyatından ve kültüründen yoksun şatafatlı seküler yaşam, gençler arasında hızla kabul görür hale gelmiştir.

Bu bağlamda Batı ahlak zihniyetinin temel özelliğini oluşturan ‘’sapkınlık ve tüketim çılgınlığı’’ özellikle sosyal medya üzerinden gençlerimize enjekte edilmekte ve onları soluksuz bırakmaktadır.

Yani son tahlilde demem o ki kıymetli dostlar; ‘’Ahlak düzelmedikçe zihniyet, zihniyet düzelmedikçe ahlak düzelmiyor.!’’ Ve soluduğumuz sorunlar asla bitmiyor. Hal böyle olunca da gelişme, refah, huzur da mümkün olmuyor.

Benden söylemesi Mevcudiyetimizin serencamı bilesiniz ki hiçte yakışıklı görünmüyor…