‘Türkiye’de, lokomotif sektörlerin başında ne geliyor?’ diye sorulsa ilk akla gelen kuşkusuz yeme içme sektörü olur.

En fazla yatırımın yapıldığı, en fazla marka sayısına ulaşılan, istihdamın en yoğun yaşandığı sektör yeme içme sektörüdür. Hızlı yaşam koşullarıyla birlikte değişen yemek yeme alışkanlıkları, bu sektörü başka bir seviyeye taşıdı.

Buna bağlı olarak dünyada mutfaklar ve beslenme şekilleri de etkileşime girince artık her ürünü her ülkede bulabilmek ve tüketmek mümkün hâle geldi.

Derken…

Yeme içme sektörü, yatırımcılar için en cazip alan hâline geldi. ‘Nasıl olsa herkes yemek yiyor.’ gibi klişe bir cümleyle insanlar, hiç bilmediği alanlara yatırım yapmaya başladı.

Restoran-lokanta-kafe macerası genellikle ‘Bu işten nasıl olsa her yatırım yapan ekmek yiyor, ben de pastadan pay alırım.’ düşüncesiyle başlıyor.

Sonuç, genellikle hüsranla neticeleniyor!

İnsan bildiği işi yapmalı. Çıraklığını yapmadığı bir işin ustası olmaya soyunmamalı, hele patronu olmaya hiç tevessül etmemeli!

Bilmediği işe girerse işin inceliklerini kavrayamadığı için, ikram kültüründen bihaber olduğu için, kâr-zarar muhasebesini düzgün yapamayacağı için zarar edeceğini unutmamalı.

‘Pastadan pay alacağım.’ düşüncesiyle girilen her macerada, elindekini kaybetme riskinin çok fazla olduğunu aklından çıkarmamalı. Yani Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmamak için tedbiri elden bırakmamalı.

Bu kadar uyarıdan sonra esas meselemize dönelim. Bir önceki yazımızda da bahsettiğim gibi, bugün yeme içme sektöründe marka olma sürecini ele almak istiyorum.

Mekânlar zinciri oluşturan güçlü markalarımız olsun; geleneksel Türk mutfağını bihakkın temsil etsin, insanların sağlıklı beslenmesine katkı sağlasın, kim istemez? Markalaşma sürecini başarıyla tamamlamış zincir mekânlarımız neden olmasın!

Peki bu başarı nasıl gelecek?

Yatırım, üretim, işletme ve sunum alanlarında yeme içme sektörüne yeni ufuklar açan Nadir Güllü’ye göre ‘Çalışan usta, patronun nefesini de motivasyonunu da ensesinde hissedecek.’ ki başarı gelsin.

Şubeleşme, zincir mekânlar, büyüme… Süslü kelimeler, sihirli kavramlar bunlar. Bunların büyüsüne kapılıp kontrolü kaybederseniz, süreci sağlıklı yönetemezseniz tez zamanda ayaklarınızı yerden kesecek gelişmeler yaşanacak demektir.

Yakın geçmişte bunun örneklerini gördük, kontrolsüz güç, güç olmadığı gibi ölçüsüz büyüme de büyüme değildir!

Gelelim markalaşma sürecine… Gıda sektörü özelinde hizmet sektörü diye tabir edilen catering ve lokanta-restoran sektöründe, 2000 yılından itibaren bir markalaşma süreci başladı. Türkiye’deki toplam marka oranlarına baktığımızda, hizmet sektöründeki lokanta, kafe ve restoranların marka tescili yaptırma oranlarını yüzde 30 olarak görmek mümkün. Geriye kalan yüzde 70’i hâlâ tescilsiz marka kullanmakta. Geldiğimiz noktada ulaşılan marka hâlâ çok gerilerde!

Marka tescili tabii ki çok önemli, mutlaka yapılması gereken bir işlem. Ancak bir marka, sadece almak için alınmaz. Ortaya çıkartılan o markanın içini de çok iyi doldurmak gerekiyor.

Peki, bunun için ne yapmalıyız, nelere dikkat etmeliyiz? Biraz da bunlara göz atalım…

Üretirken kaliteli üretmek, yönetirken kul hakkı yememek, pazarlama yaparken de kaliteli ürünü hesaplı satmak size başarı kapılarını açacaktır.

Gözden kaçmaması gereken önemli bir husus daha var; o da bilgi kavramıdır. Eğer yeme içme sektöründe tutunmak istiyorsanız bilgiye ihtiyacınız var demektir. Ayrıca sabırlı olacaksınız, kanaat etmesini bileceksiniz ve cömert olacaksınız.

Ölçüsüz büyüme ve bilinçsiz markalaşma ile kalite bilincinin azalacağını aklınızdan çıkarmamalısınız. Kalite olmadan iyi hizmet veremeyeceksiniz. İyi hizmetiniz yoksa marka tescili alsanız da pek bir anlam ifade etmeyecektir. Velev ki ne kadar reklam yatırımı yaparsanız yapın, nafile!

Başarı için kalite şart; ürün kalitesi, hizmet kalitesi, mekân kalitesi… Bütün bunları bir araya getirdikten sonra süreci marka tesciliyle taçlandırmak en güzeli olacaktır.

Bugünün en önemli sıkıntılarından birisi de taklit! Hem ürün hem de marka bazında taklit sıkıntısı baş ağrıtıyor. Siz, siz olun, piyasada markanızın taklit edildiğini fark ederseniz sessiz kalmayın!

Markalar, sadece tescil edildikleri ülkelerde korunurlar. Eğer yurt dışında şube açmak istiyorsanız markanızı şube açmak istediğiniz ülkelerde de tescil ettirmelisiniz. Değilse o ülkede operasyon yapma imkânınız yoktur.