Son günlerdeki “kınama’’ modasına ben de uyayım.

Terörist kurşunlarına çiçekle karşılık vermeyi dayatan muhafazakâr tavra ağır gelecek ama başlıyorum:

HDP’nin, PKK’nın bürokrasi masası olduğunu ve Selahattin Demirtaş, Sezai Temelli, Pervin Buldan gibi nice HDP’linin açık ve net bir şekilde terör propagandası yaptığını, bunları doğrudan ve dolaylı olarak destekleyenlerin istisnasız terör yanlısı olduğunu sürekli tekrar etmeye gerek yok. Topunun beyan ve eylemleri ortada. Kurum ve kişi bazında hepsini kınıyorum.

“Sayın Demirtaş’ın siyasette aktif olduğu dönemde çizdiği çizgiyi beğenenlerden birisiydim. Gerçekten barışçıl, uzlaşmacı bir dili vardı. Bundan gurur duydum.’’ diyen Ekrem İmamoğlu’nu da kınıyorum elbette. Terörist başının heykelini dikmeyi ideal edinmiş bu keskin “çizgi’’yi destekleyenleri ciddi ciddi kınıyorum. Türkiye’nin uluslararası terör örgütleriyle mücadelesine, kuru bir “operasyon’’ tanımı yapıp asla ‘’terörle mücadele’’ diyemeyen Ekrem İmamoğlu’nu kınıyorum yine mesela. Hele ki FETÖ’nün belediyelerden sorumlu üyesi Erkan Karaaslan vasıtasıyla örgüte aktardığı 2 milyon TL civarı ‘’himmet’’, belgesiyle birlikte ortaya çıkarıldığından beri kendisini iyice kınıyorum. Zaten şahsının 15 Temmuz’da takip ettiği “çizgi’’yi de tecrübe etmiştik. Canan Kaftancıoğlu ile olan politik partnerlik mevzuuna hiç girmeyeyim, kınaya kınaya bir hal oldum çünkü. Ek olarak, malum, İstanbul’u yönetme iddiasında kendisi… Hile-hurda derken mazbatasını da aldı. Hususan, İstiklal Marşı’nın hiç olmazsa ilk iki kıtasını ezberlemesini tavsiye ediyorum. Hipnoz ettiği kitleleri daha rahat tavlaması için yani…

Kınanacaklar listesinde Kemal Kılıçdaroğlu olmaz mı? En çok onu kınıyorum belki de.

Hesap yapmadan, gelişine vurayım:

Bizzat, “Biz YPG’yi terör örgütü olarak görmeyiz, vatanını savunan ve halkını koruyan bir oluşum olarak görürüz.” dedi. 17/25 Aralık FETÖ yargı darbesinden sonra başta STV olmak üzere FETÖ yayın organlarından her fırsatta Erdoğan’ı tehdit etti. 15 Temmuz’a kontrollü darbe ve tiyatro yakıştırması yaptı. PKK’nın yayın mecrası İMC TV’nin kapatılmasına sert bir üslupla karşı çıktı. Devletin gizli dosyalarını pazarladığı için tutuklanan Enis Berberoğlu’nu savunmak adına teröristlerle birlikte “adalet yürüyüşü’’ düzenledi; HDPKK’lı Sezai Temelli ve Ahmet Türk gibi isimlerle kol kola kilometrelerce yürüdü. Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada güya barikatların kaldırılmasını isterken, PKK’lı teröristler hakkında; “barikatları kuran arkadaşlar’’ yakıştırmasını yaptı. PKK’lı ve terörist tanımlarını kullanamadı. Bir de üstüne ‘’Kim kuruyorsa barikatları, bilmiyoruz onu tabii…’’ sözleriyle milletin aklıyla dalga geçti. Gururla, hiç ayırım yapmadan hapisteki PKK’lıları, DHKP-C’lileri ziyaret ettiğini söyledi. Nitekim parti meclisine de DHKP-C çürüklerini doldurdu. İstanbul İl Başkanlığı’na, birazdan kınayacağım; PKK, DHKP-C destekçisi Canan Kaftancıoğlu’nu atadı. Yurtdışında, Sevim Dağdelen, Gökay Akbulut ve Evrim Sommer gibi nice Türkiye düşmanı PKK yardakçılarıyla görüşmeler gerçekleştirdi. Mesela son belediye seçimlerinde HDPKK sevdalısı Tunç Soyer’i İzmir’e aday gösterdi. İstanbul Beyoğlu’na, zamanında Selahattin Demirtaş’la poz verip “seviyoruz arkadaşları” diye sosyal medya mesajları yazan Alper Taş’ı layık gördü. Kaos çıkarma amacıyla, istenmediği belirtildiği halde, zorla şehit cenazesine gitti. Mazlum rolüne büründü. Şehit yakınlarına terörist dedi. Ertesi gün hiç utanmadan HDPKK’lı politikacılarla buluşup gövde gösterisi yaptı. Satırlar biter Kılıçdaroğlu’nun kirli çamaşırları bitmez. Zira Türkiye için “dış tehdit’’ olma görevini yıllardır şevkle ifa etti.

O sebeple kınıyorum yani… Bunun gibi yüzlerce paragrafa konu olacak ihanetlerden sonra, Kemal Kılıçdaroğlu’nu kınamak, insanlık vazifesi gibi geliyor ister istemez.

Eli taşlı, ağzı bozuk, milleti ve devleti sürekli tehdit eden, PKK’lı leşleri savunup DHKP-C edebiyatı yaparak Türk devletine seri katil yaftası vuran, çağdaşlığı birkaç dakikada çeyrek domuzu tek başına mideye indirebilme başarısı olarak gören, düzenli aralıklarla Türk milletinin mukaddesatına küfürler savuran, terör destekçisi, bölücü Canan Kaftancıoğlu’nu da kınıyorum tabii ki. Öyle böyle kınamıyorum hatta. Ama devam edip ağzıma lağım bulaştırmayayım.

Bir yumruğu, yerine göre “terapi’’ olarak gören, yerine göre de “alçak saldırı’’ şeklinde etiketleyen rezil medya anlayışını da kınıyorum ayrıca. O medyanın beynelmilel ve yerli ortaklarını, müdavimlerini, onların yönlendirmeleriyle kendisine yol biçen şuursuzları; hepsini kınıyorum.

AK Parti’nin “muğlak’’ ve “stratejik derinlik’’çi figürleri, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşener vesaire; FETÖ’yle, PKK’yla, sömürgeci Batı’yla müşterek lisan geliştiren hangi klik ve kişi varsa kınıyorum.

Kimi/neyi kınamıyorum ki?..

Yeğeni şehadete yürüyen Osman Amca’yı kınamıyorum ama.

Namusuna, mukaddesatına göz koyan bir zihniyete vicdan sillesini yapıştırdığı için provokatör, zorba, saldırgan damgası yiyen; ve o kurtarıcı(!) demokrasi gereği ellerine kelepçe geçirilen Osman Amca’yı kınamıyorum.