Dün, 10 Şubat günü, cennetmekân,Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin irtihalinin 101. sene-i devriyesinde hatırladıklarımız, bugüne ışık tutan ibretlik vakalardı. Abdulhamid Han’a, Müslümanların öne çıkan yazar-çizerleri ve onların peşinden giden gençler, tırnak içi ifadesiyle “zamanın İslamcıları”, itiraz edenler arasında önemli bir yer tutuyordu. Tek tek isim saymaya kalksak onlarca şair, alim, hoca, mürşid sayabiliriz; ki bazıları sadece muhalif değil, düşmanlık ve kin beslemeye varana kadar kandırılmışlar.

Mesela, elektrik vakası, kelimenin tam anlamıyla ibretlik! Abdulhamid Han bütün Osmanlı’ya, bilhassa İstanbul’a elektrik gelsin diye hamle yapınca gaz şirketleri yoğun bir dedikodu yaymışlar. Gazeteler, “Padişah İstanbul’u yakacak” diye haber yapmış. Evler ahşap olduğu için, elektrik kontak arızası olabilir ve İstanbul yanabilir diye tedirgin oluyormuş herkes. Özellikle Haliç ve Üsküdar gibi yangın koridoru olma riski barındıran uzun caddeler için korkunç senaryolar yazılmış. Bütün bu dedikoduların arkasında, o zamanlar sokak aydınlatma işi yapan havagazı şirketleri varmış. Demem o ki, kızalım eyvallah, isteyelim ya da istemeyelim buna da eyvallah ama önce bir adım geri gidip “Acaba bir havagazı şirketi beni gaza mı getiriyor” diye düşünmek lazım.

Avrupa’da telefon kullanılmaya başlandıktan hemen 5 yıl sonra, Abdülhamid Han, Osmanlı’ya telefonun gelmesi için çalışmalara başlamış. İstanbul merkezli bir Osmanlı haberleşme sisteminin yaygınlaşması, İngilizlerin başını çektiği zındıka komitesini rahatsız etmiş. Çünkü Osmanlı’da şehirlerde telefon yaygınlaşır, haberleşme artarsa askeri marifetler de artacaktır. Ticarete yeni bir hareket gelecektir ve ekonomik kalkınma olacaktır. Hal böyle olunca, bunu engellemek isteyen İngilizlerin hatırına kimler sokağa dökülmüş biliyor musunuz, Müslümanlar! “Abdulhamid tecessüs edecek (Evleri dinleyecek)” diye muhalefet etmişler. Ellerinde tuttukları kağıtlara Bakara Sûresi’nden, “İyilik evlere arkalarından girmek değildir” ayetini yazan İngilizlermiş. Demem o ki, kızalım eyvallah, tehlikeli bir şey varsa tepki verelim, isteyelim ya da istemeyelim buna da eyvallah ama önce bir adım geri gidip “Acaba elimde tuttuğum bu kağıdı bir İngiliz mi yazdı” diye düşünmek lazım.

Buna benzer onlarca çarpıcı örnek var yakın tarihte. Doğu Türkistan’a gönderilen gemiler için bile muhalefet edilmiş ve muhalefeti en çok Müslümanlar yapmış. Gâvur, bizi her konuda İslami terminolojiyle gaza getirip. kendi derdine asker etmiş zamanında. Buna dikkat etmek lazım.

Bizim, birlik olmamız emperyalizmin en sevmediği tarafımız. Tehlikeli, sancılı, kritik anlarda doğal olarak önceliklerimizi değiştiren kuvvetli reflekslerimiz var, bizim. Sudan, Irak, Suriye, Hindistan örneklerinde yaşanan, Venezuela’da da yaşanacak olan vakalar biz de yaşanmaz. Bu anlamda bir asırdır yatıp kalkıp “Biz bunları nasıl ayırırız” diye dert ediyor, emperyalizm. Çünkü birlik, bizim kadim savunma hattımız. Daha o hattı geçebilecek silah icat edilmedi.

Bizi birbirimizden ayırmak için mümkün olan bütün senaryoları denediler ama o kadar emek verdikleri, para harcadıkları insanlar her ciddi meselede bütün ayrılıkları bir kenara bırakıp, yan yana gelebiliyor. Gâvur, buna deliriyor. Adam senelerce gazeteci satın alıyor, akademisyen satın alıyor; yazar şair, hatta hoca satın alıyor; o kadar masraf ediyor, emek veriyor, tam diyor ki “Hah, böldük bunları, açtık aralarını”, bir 15 Temmuz oluyor, herkes bir araya toplanıyor. Ellerinde kala kala şuursuz müptezeller, FETÖ’cüler ve PKK kalıyor, her seferinde.

20. Yüzyıl’ın başında Osmanlı Medeniyeti’ni zayıflatmak için kullandıkları taktiğe, senaryoya geri dönecekler mecburen. “Türkiye’de devlet, çocukları eşcinsel yapacak, aileyi dağıtacak” gibi yalanlarla, doğrudan Müslümanların sinir uçlarına dokunacaklar, dokunuyorlar da. Şimdi “İstanbul Sözleşmesi” denilen rezalete karşı gelmeyeceğiz demek değil bu, elbette. Karşı geleceğiz ama elimizdeki ayeti oraya İngiliz mi yazdı diye dikkat edeceğiz. Elbette, evlatlarımızın cinsel sağlıklarını sapıkların propagandalarından koruyacağız; ama havagazı şirketlerinin de gazına gelmeyeceğiz. Belli ki, kurgu bir üçüncü cinsiyetle, bir rezalet dalgası geliyor. Çok acilen farkındalık çalışmaları ve tedbirler hazırlamalıyız. Belli ki, artık anne-baba olmasın insanlar, Huxley’in dedi gibi, “insanlar, zevklerinin peşinde ölüp giden sefil et parçalarına dönüşsün” istiyorlar. Çok acilen farkındalık çalışmaları ve tedbirler hazırlamalıyız. Ama bütün bunları yaparken İngiliz’in, Yahudi’nin ekmeğine yağ sürmeden, onların yazdıklarını okumadan, kendi okuyacaklarımızı kendimiz yazarak yapacağız, ne yapacaksak. Çünkü bu sefer, sol gösterip sağdan vuracaklar. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Kemalist-dindar, sağcı-solcu derken hepsini savurduk. Olmuyor, maya tutturamıyorlar. Şimdi Müslümanları organize edip, kendilerine asker edecekler. Bak, bir asır önce bir kere ısırdılar bizi, o delikten yüz yıl kendimize gelemedik. Müslüman uyanık ol! Yılanlar aynı delikten yaklaşıyor.