15 Temmuz’da Türkiye’yi işgal etmek isteyen FETÖ’nün elebaşı Gülen ile ABD’nin kirli ilişkileri deşifre oldu. Gülen’in oturma izni almasını sağlayan CIA ve siyasilerin, alçak örgütü enerji kaynakları ve tehdit içeren ülkeleri kontrol altına almak için kullandığı belgelendi.

Mâluma ilam gerekmediği gibi; FETÖ’nün ABD ile ittifakını ve Türkiye üzerinde kol kola büyük oyunlara giriştiklerini anlamak için de ilam gerekmiyor. Fakat anlamamakta ısrar eden varlıkların zihinlerine bu durumu yaklaştırmak için ispat kurumuna gitmek zorunda kalıyoruz.

En başta, bu mel’un ittifakın yeni olmadığını ve geçmişe dayandığını bilmemiz gerekiyor.

1999 yılında ABD’ye giden Fetullah Gülen’in önce “turist vizesi”nin ve daha sonra da din adamlarına verilen “R vizesi”nin süresi dolmuştu. Lakin adeta seferberlik ilan ederek 2008 yılında birçok üst yetkili kilit ismin referans vermesiyle “eğitim alanında üstün yetenekli” olması gerekçe gösterilerek Fetullah Gülen adına “sürekli oturma izni(I-140)” çıkarılmıştı. Böylelikle FETÖ terör örgütünün ABD’de merkezileşmesinin önündeki engellerde kalkmış olacaktı.

Lakin çok önemli iki noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Birincisi: eğitim alanında üstün yetenekli olması gerekçe gösterilerek sürekli oturma hakkı sağlanan Fetullah Gülen lise mezunu bile değildi. Buna rağmen; akademisyen,profesör veya olağanüstü yetenekli sporculara verilen bu ayrıcalığın FETÖ liderine sağlanması, aklı olanların akıllarında soru işareti oluşturacaktır elbet.

İkincisi: Fetullah Gülen’e “sürekli oturma izni(I-140)” verilmesi için referans mektubu gönderen isimlerin ABD üst bürokrasisindeki vasıflarına ve makamlarına göz attığımda inanmakta zorlandığımı belirtmem gerekiyor. Bu şaşkınlığa sebep olan isimlerden bazıları şunlar:

George Fidas:CIA’in “Analiz Bölümü Direktörlüğü” görevinde bulunmuş ve ABD Genelkurmay İstihbarat Konseyi’nde görev yapmış olan Fidas, Gülen için mektubunda “Ahlaki değerleri, Allah’a iman ve şiddetli laik eğitimle birleştiriyor” yorumunu yapmıştı.

Graham Fuller:İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcısı ve eski CIA Türkiye Masası şefi

MortonAbramowitz: ABD eski Ankara Büyükelçisi

AleksanderKarlutsos: ABD Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos Yardımcısı

Emin Başer: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın danışmanı

Yıldırım Akbulut: Eski Başbakan ve Meclis eski Başkanı

Mehmet Sağlam:  YÖK eski Başkanı ve Milli Eğitim eski Bakanı

Rahip Floyd Schoenhals: Evanjelist Kilisesi Arkansas-Oklahoma sinodu

Murat Saraylı: Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) eski Başkanı

ABD’de söz sahibi olan ve kendi alanlarında üst mevkilerde bulunan birçok profesör ve din adamı…

Eski FBI danışmanı Paul L.Williams 29 Nisan 2010 yılında “CIA, bir İslamcının ihtiyaçlarını mı karşılıyor?” başlıklı bir makale yayımlamıştı. Makalede, FETÖ örgütünün yapılanmasını ve içerideki adam olarak kendi ülkesinin bu örgütü beslediğini 6 yıl öncesinden haber veriyor. Makalenin bir bölümünde Williams, CIA’in bir dönem uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği paralarla Fetullah Gülen’i finanse ettiğini iddia ediyor.

Gelen tepkiler ve sorular karşısında ise şöyle bir açıklama da bulunuyor:

“Gülen bu parayla gelişmekte olan ülkelerin petrol ve doğalgaz rezervlerini kontrol altına alabilmek için Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve yeni kurulan Rus cumhuriyetlerinde radikal medreseler ve cemaatler kurdu. Bazı ülkeler Gülen tehlikesinin farkına vardılar. Hareketi Rusya ve Özbekistan’da yasaklandı. Hatta çoğulculuğu ve hoşgörüyü benimsemiş bir ülke olan Hollanda bile yakın gelecekte toplumsal düzene tehdit oluşturabileceği gerekçesiyle Gülen medreselerine yardımı kesme kararı aldı.”

Bu açıklamaları yapan Williams’ın, ABD’nin en kritik mevkilerinden birinde görevli olduğunu düşünürsek nasıl bir oyunun içine düştüğümüzün farkına varırız. Geç kalınmış bir farkındalık olsa da; bundan sonrası için bir musibetin bin nasihatten efdal olduğu bir dönem geçireceğimizi sanıyorum.

2011 yılında yayınlanan “WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ile birlikte önemli belgeler ortaya dökülmüştü. O tarihlerde, yani hem halkın hem de hükümetin FETÖ’yehüsn-ü zan ile yaklaştığı zamanlarda bu belgeler çokta ciddiye alınmamıştı. Fakat ABD’li yetkililerin bile özel konuşmalarda farkına vardıkları vaziyetler süregeliyordu. İşte WikiLeaks belgeleri tam da bu sırada devreye giriyor.

Yayınlanan belgelerden biri 4 Ağustos 2005 yılına ait. Bahsedeceğim belge “Gizli’’ kodlu bir telgraf. Telgrafı gönderen ABD’nin başkonsolos vekili Smith. Telgrafın konusu Vatikan’ın Fetullah Gülen’e verdiği destek ile ilgili. Telgrafın bir bölümü şöyle:

“Kısa birsüre önce, burada (başkonsolosluk kastediliyor) düzenlenen kahvaltılı bir toplantıda, VatikanTemsilcisi’nin, Gülen’i sadece coşkulu bir şekilde övmekle yetinmeyip, o sırada Türkiye’yi ziyaretetmekte olan Kongre heyetinin başkanına Gülen hakkında yazılmış bir kitabı da takdim ederekheyeti şaşırtmasıydı. Gülen’in yıllar önce Papa İkinci John Paul’la görüşmesi Türkiye’de büyük tartışma yaratmış, bazı rakip cemaat ve tarikatlar Gülen’i satılmışlıkla suçlarken, bizim en iyiirtibatlarımız arasında olan başka bazı mütedeyyin Türkler de, bu hareketi ikiyüzlülüğün en sonnoktası olarak değerlendirmişti.”

Ve telgrafın sonundaki ‘’YORUM’’ bölümünde de Vekil Smith şunları kaydetmiş:

“Gülen hareketinin nihai niyetleri konusunda derin ve yaygın kuşkular hala geçerli. Bu hareketin bünyesindeki çeşitli çevrelerin içine çektiği insanlar üzerinde uyguladığı baskıya ilişkin ipucu veren anekdotlara sahibiz. Bu gerekçeler, Gülencilerin polis teşkilatı dahil birçok devlet kurumuna sızmalarıyla birleştiğinde, yüzeyin altında çok daha katı bir çizginin, dünya çapında bir İslamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor.”

Eski FBI üyesi Sibel Edmonds’a göre ise; CIA, Gülen’i 1997’de oyuna dahil etti. Dünyanın her yerinde okul açmasını sağladı ve bu konu içinde birlikte hareket etti. Fakat Gülen cemaatinin CIA ile çalıştığını farkeden bazı ülkeler okullarını bir bir kapattılar. FETÖ, CIA sayesinde Türkiye’de satın alamalar yoluyla büyük bir medya ağı kurdu. Hukukta, emniyette ve eğitimde geniş bir ağ kuruldu. Finansmanını ABD sağladı. Karşılığında istediği ise; “herşeyimizi…”

Velhasıl, bu FETÖ illeti ile ABD arasındaki ittifak yeni değil. Tamamen birlikte hareket edilen ve ortak hedef gözeterek Türkiye üzerinde tasarrufta bulunmaya çalışılan bir yapıdan oluşuyor. Demektir ki FETÖ’ye yönelik yapılan bütün tasfiyeler ABD için de yapılmıştır.

Anlaşıldı ki her bir FETÖ üyesi bir ABD askeri gibi iş yapmış.

Zira bir Türk askeri kendi vatandaşına sıkar mı hiç?