15 Temmuz hıyanet sürecinin en dramatik hadiselerinden biri, maalesef askerin ve devletin Başkomutan’ı korumaktaki başarısızlığı belki de isteksizliğidir. Cumhurbaşkanı’nı, riyaset ettiği cumhur yani halk korumuştur. Millet kendi bağrından çıkartıp gönderdiği yiğide sahip çıkmış, O’nu küresel kafirlere ve yerli kompradorlara yedirmemiştir. Reis’e en başından beri reva görülen zenci muamelesinde son sahne cereyan etmiş; özellikle devletin bir kısım fetöcü ve ilişik haki kanadı ithal beyazlığını, bir felsefe ve organizma olarak gayr-i milliliğini ifşa etmiştir.

Bu bağlamda, taşlar yerinden oynamışken ve devlet yeniden organize edilirken doğrudan Külliye’ye bağlı ayrı bir askeri kolluk kurulmasını öneriyoruz. Genelkurmay’ın cumhurbaşkanlığına bağlanması kafi değildir zira bu, muhtemel kalkışmalarda tek başına köklü bir tedbir sağlamayacaktır.

Batıl itikatları sebebiyle güya göklerden (aslından cehennemin dibinden) aldıkları haber muvacehesinde giriştikleri ihanet operasyonunda başarısızlık olasılığı görmeyen zavallılar, o kadar hoyratça hareket etmişlerdir ki kendilerine oryantal yapıp inkara kalkışacakları bir manevra alanı bile bırakmamışlardır. Hizmet ettikleri şeytanın en beğendiği performans olan kibir, sefillere güçlerinin sınırlarını öğretmiştir.

Bu saatten sonra bu meşum masonik yapıya biat etmedikleri için çeşitli iftiralara, mobbinglere ve işkencelere maruz kalmış; bu sebeple askeri okullardan ayrılmak zorunda bırakılmış ya da atılmış öğrencilere, yeniden dönüş hakkı verilmesi yerinde bir karardır. Şimdilerde bilhassa subay kadrosunda temizlik yapılsa da şurası belli olmuştur ki önümüzdeki 30-40 yılın kadrolarının kahir ekseriyetinin de bu yapının tezgahından geçtiği kuvvetle muhtemeldir.

İlan edilen OHAL vesilesiyle devletin tüm kurumlarına sızmış haşhaşiler temizlenmektedir. Peki bu görevden alınanların pek çoğunun darbe teşebbüsü ile bir ilgisi hatta bilgisi yoksa işlerinden el çektirilmeleri yanlış mıdır?

Şu var ki devlet ülkedeki en büyük işverendir. Patron (devlet) anayasa ve yasalara bağlı bir şekilde (ki o ilkeleri de belirleyen kendisi) vaktiyle belirlenmiş belli prensipler çerçevesinde ihtiyaç duyduğu personeli istihdam etmektedir. Darbeyi onaylamasa da bu uğursuz cemaate mensup olmak başlı başına bir kuşku sebebidir. Nihayetinde hiç kimse sadakatinden kuşku duyacağı kişilerle çalışmak istemez.

Bu meyanda devletin herhangi bir kuruma personel alırken/atarken arayacağı en önemli özellik sadakat olacaktır. Liyakat ve ehliyet artık ikincildir. Zira sadakati bulunmayanın bilgisi, tecrübesi, vizyonu ve pozisyonunun hakkını vermek şeklinde tezahür ettireceği liyakati değersizdir; anlamsızdır.

İlaveten; Doğu ve Güneydoğu’da PKK’ya hizmet eden, Türkiye Cumhuriyeti’ni kısaca “tece” diyerek tahkir ve tezyif eden, adanmış bir ruh haliyle dağa militan yetiştiren ya da en hafifiyle çağdaş bir din olarak adlandırılan milliyetçiliğin kürt versiyonunu çocukların muhayyilesine zerk ederek saf zihinlerini idlal eden, birlik ve bütünlüğümüze kast eden PKK’lı öğretmenler de ivedilikle görevden el çektirilmelidir. Sayın İçişleri Bakanı geçtiğimiz günlerde bir ajansa yaptığı açıklamada “Kamuda kimin kim olduğunu herkes biliyor” diyerek görevden almalarda hatalar yapılmadığını vurguladı. Eminiz ki devletin bu vukûfiyeti, coğrafyamızın kangrene dönmüş yaralı topraklarını da haizdir.

Düşen ümmet bayrağının yeniden  dalgalanacağı “umut toprakları” nazarıyla baktığımız vatanımızın her karışına her zamankinden daha fazla sahip çıkma vaktidir. Baki selam…