15 Temmuz mel’un kalkışmanın bastırılması sonrasında hükümetin ilk adımı beklenildiği gibi üç ay süreyle OHAL ilan etmesi oldu. Ülkeyi yangın yerine çevirmeye çalışan aşağılık hain çeteyle süratli ve etkin bir mücadeleye girişilip, devletin ve milletin bu gibi odakların şerrinden emin hale getirilmesi adına ezici çoğunluk tarafından takdirle karşılanan bu uygulamanın başlamasıyla birlikte sistemin yeniden ve radikal bir şekilde dizayn edileceğine dair umutlarımız da bu vesileyle zirveye ulaştı.

‘Olağanüstü Hal’in mecliste kabulü üzerinden geçen yaklaşık üç haftalık süre içerisinde tam da milletin bu beklentilerine ilişkin önemli kararların alındığını görmek, süreç içerisinde çok daha önemli adımlar atılacağının müjdesini veriyor. Bununla birlikte, OHAL döneminin çok daha sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesine katkı sağlamak adına kişisel gözlemlerime dayalı bazı tavsiye ve önerilerde bulunmayı da bir sorumluluk kabul ediyorum.

Bu bağlamda bakanlar kurulu üyelerinin öncelikle ‘normal’ bir siyasi dönemde olmadığımızın yüksek bilinciyle kamuoyu ve medya önünde devletin ve ordunun yeniden yapılandırılması, FETÖ ile mücadelenin detayları gibi hususlarda uzun uzadıya ve tartışmaya mahal verecek şekilde açıklamalarda bulunmaması gerektiğine inanıyorum. Zira OHAL bir manada rutin demokratik siyaseti belirli ölçüde askıya alıp, hükümetin milleten aldığı yetki ve meşruiyete dayanarak gerekli gördüğü yapısal değişiklikleri uygulamaya geçirmek üzere ivedi adımlar atmasını, ülke güvenliği başta olmak üzere gerek gördüğü her konuda çok da izah gereği duymaksızın eyleme geçmesine imkan sağlayan adı üstünde ‘olağanüstü bir hal’dir.

Hükümet yetkililerin olağan süreçlerin demokratik teamülleri gereği bir konuda tartışma başlatıp, kamuoyunda gelecek tepkilere göre pozisyon almaları uygulaması OHAL döneminde direkt rafa kalkar. Hükümet bu dönem boyunca atmaya karar verdiği tüm adımları atar, detay tartışmalarla başka tartışmaların önünün açılmasına ve milletin kafasının karışmasına mahal vermez, vermemelidir. Mesela yaşadığımız darbelerin ve ordu içinde cuntaların oluşmasının nedeni askeri eğitim sistemindeki problemler olduğu tespit edilmişse, gereğini hemen yaparsın. Bu konuda kamuoyunu ikna edelim gibi bir telaş ve uğraş gereksizdir. Yaparsın ve yaptığını duyurursun…

Bir de böylesi dönemlerde devletin -var olsa da- hiçbir acziyeti açık edilmez, hatta bu şekilde algılanabilmesine yol açabilecek söylemler ve imalardan da olabildiğince uzak durulur. Ayrıca ülkeyi akıl almaz sıkıntılara düçar etmek isteyen düşman çeteci başı hakkında medyada bu kadar tartışma yapılmasına izin verilmez. O işbirlikçi bir hain, ruhunu şeytana satmış aşağılığın biridir ve milletin kabulü de bu şekildedir. Yok itirafçı, içlerinde bulunmuş ve nedamet getirmiş bir tanık şu bu… Bunların TV ekranlarında sürekli boy gösterip bu rezil adamla yaşadıkları hatıraları olumsuzlayarak da olsa bile sürekli anlatmaları, zımnen bir FETÖ efsanesi oluşmasına neden olur. Kaldı ki, bu adamların konuşmalarının satır aralarında kimi zaman bu şarlatan teröristi oldukça parlak bir zeka olarak niteledikleri de bir vakıadır…

Bir de çeşitli mecralarca güya FETÖ’cüleri ayıklamak üzere cahilce yayılan haberler herkesin birbirinden şüphe ettiği paranoyak bir ruh halinin oluşmasına neden olabilir ve son derece sakıncalıdır. Zira bu durum FETÖ’nün olduğundan çok daha azametli ve etkili bir yapı olduğu algısının oluşmasına hizmet eder ki,  bu kabul edilmesi zor ve korkunç bir durumdur. Dolayısıyla OHAL dönemlerinde hükümet medyayı da bilinçli-bilşinçsiz bir şekilde düşmanın çıkarlarına yarayacak şekilde yayınlar yapmasından uzak tutması da halin doğası gereğidir…

Şimdilik bu kadar….

Selam ve dualar….