İkinci Dünya Savaşı galiplerinin ön ayak olmasıyla güya yeryüzünde çıkması olası savaş ve çatışmaları engellemek üzere tesis edildiği söylenen Birleşmiş Milletler adlı ucube yapının, dünyadaki mevcut adaletsizliğin asıl nedeni olduğunu günümüzde açıkça haykırabilen bir lider olarak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarihteki yerini alacaktır elbette. Dünyanın BM Güvenlik Konseyi üyesi beş karar verici ülkeden daha büyük olduğu söylemi gerçekte son derece devrimci ve meydan okuyucu olmakla birlikte, pratik bir değer kazanabilmesi için alınması gereken çok ama çok uzun mesafeler, atılması gereken milyonlarca da adım vardır.
Evvelki gün toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde Fransa ve İspanya tarafından hazırlanıp, kırk küsür ülke tarafından desteklenen Halep’te çatışmaların durmasına yönelik, hava sahasının askeri uçuşlara kapatılması ve hava bombardımanlarına son verilmesi tasarısı Rusya tarafından veto edildi. Bununla birlikte Rusya beşinci kez Suriye sorunun çözümüne ilişkin uluslararası toplumun konseye sunduğu bir öneriyi ret etmiş oldu. Yani tüm dünya bırakın beşi, böylelikle sadece birin önünde diz çöktü.
BM, İkinci Dünya Savaşını kazananların kurallarını belirledikleri bir örgüt. Mafya jargonuyla ifade edecek olursak, en üstte ‘’babalar’’ veya baronlar(don) yer alıyor, tabiî ki de raconu onlar kesiyor. Ardından her babanın kendi etki alanına göre “consigliere” ülkeleri, onlarında underboss ve capo devletleri var. Daha aşağıya doğru “soldier, hustler”, bazı ittifaklar kurdukları alliance ve daha yerele doğru “operator” hiyerarşisi gibi yapılanmış adeta bu BM. Aile ve maiyetlerinin çıkarlarını ve bölgesel hakimiyetlerini her şeyin üstünde tuttukları için bu “Godfather”lardan adalet, rahmet, şevkat, doğruluk , hukuk ve emniyet beklemek beyhude bir çabadır, akımdır…
Zulüm, vahşet, kan, cinayet , toplu kıyım ve katliamlar olmaksızın sistemlerinin yürümesi mümkün değildir. Sahip oldukları ‘’karar’’ gücünü de esasen bu şekilde elde etmişler ve kendinden menkul bir legaliteyle dünyanın tepesine çöreklenmişlerdir. Bu kutsal ve “untouchable”, beşliyi dünya halkları bir araya gelip yeryüzüne en iyi ve adil nizamatı verecekleri beklentisiyle seçmiş ya da tercih etmiş değillerdir. Son derece rezil ve kanlı savaşlar ardından kazananlar arasında oldukları ve silahlarının güçleri nedeniyle bilakis bu yetkileri kendi kendilerine bizatihi yine kendileri vermişlerdir. Kurdukları sistem öylesine iğrençtir ki, güçlerine sürekli güç katması bir yana tüm dünyayı sadece kendilerinin at koşturabildiği bir çiftlik haline getirmiştir.
Peki bu sistem değişebilir mi? Hem de pekala… Ancak önce değişmesi gerektiğine olan inancın pekişip olgunlaşması elzemdir. Erdoğan gibi yürekli ve halklarının sesi olabilen liderlerin çoğalması, bir araya gelip bu değişim için dünya kamuoyunu –bu beş ülke de dahil- hazırlaması şarttır. Dünyamızın geleceği adına üzerine çok ciddi kafa yorulması, plan ve stratejiler hazırlanması gereken bir husustur bu. Çok ince yürünmesi gereken oldukça da dikenli bir yol. Zira, bugüne değin hiçbir mafya grubunun kendi tahakküm ve çıkar alanını insani ve vicdani erdemler adına terk ettiği görülmemiştir. Bulundukları seviyeye güç kullanarak gelmişlerdir ve daha güçlü bir grup gelip kendilerini tepelemediği sürece de imtiyazlarından vaz geçmeyi akıllarının ucundan bile geçirmezler.
Bir savaş ardından bugünkü halini alan BM, belki de ancak yeni bir savaşla mevcut işleyişini dönüştürebilir. Büyük ve çok şiddetli bir savaş dünyanın başına çöreklenen bu beladan kurtarabilir insanlığı sadece, kim bilir? Bunun çok ağır yıkım ve oluk oluk kan maliyeti içeren bir seçenek olması bir yana, kimler arasında böyle bir savaşın yaşanabileceğinin de şu an için bir cevabı yoktur. Ancak ben mafyayı iyi tanırım, daha güçlü değilsen asla vazgeçmezler…
Dünya evvelki gün beş değil, ‘’bir’’den daha küçük olabiliyorsa, çok ama çok çalışıp uğraşmamız gerekecektir. Belki de Hz.Nuh’un(a.s.) ömründen uzun.
Esenlik dolu günleriniz olsun….