Devletin atadığı kayyımlarca şu ana kadar TMSF’ye devredilen FETÖ’cü şirketlerin değeri yaklaşık olarak 40 milyar TL civarındaymış. Yani Türkiye’nin en köklü ve güçlü sanayi kuruluşu KOÇ Holding’in gruba ait tüm şirket ve iştirakleriyle birlikte yaklaşık 33 milyar TL ettiği göz önünde bulundurulacak olursa bunun ne denli büyük bir hacim olduğu açıktır. Tabii, henüz TMSF’ye devri gerçekleştirilmemiş yüzlerce şirket kayyımlar tarafından yönetilmeye devam ediyor ve muhtemelen yakın zamanda bunların büyük çoğunluğunun akıbeti de aynı olacak. Devlet ve millet üzerinde egemenlik kurma hedeflerinin en önemli ayağını oluşturan iktisadi yapılanmalarını çökertmek üzere el konulan bu şirketlerin, üstelik içlerinin ciddi anlamda boşaltılıp, nakit varlıkların ABD’ye transfer edilmiş olmasına rağmen ederleri bu. Zamanında kendilerine kredi, teşvik vs. gibi devlet destekleri cömertçe sunulan, himmet adı altında milletin dini duygularını salya sümük sömürerek elde ettikleri kayıtsız paraların önemli bir kısmının da aktarıldığı ve çok daha devasa kazançlara tahvil edildiği bu holding, şirket, okul ve diğer kurumlar esasen gerçek sahibine rucu ettirilmiştir. İçine düştükleri ihanet ğayyası ve devleti hukuksuzca ele geçirme uğraşlarının sonuçlarının nelere mal olabileceğini ön görememiş olmaları ise ayrıca trajikomik ve zavallıcadır.
Şimdi devletin elinde bulunan bu şirketlerin bir kısmı satılır, bir kısmı kapatılır vs. Ancak en nihayetinde ciddi bir kaynağa dönüştürülür. İşte bugünlerde ben buna kafa yormakla meşgulüm doğrusu. Acaba bu paralar nasıl değerlendirilmeli?
Geçenlerde kıymetli dostumuz, Etimesgut Belediye Meclisi Üyesi ve AK Parti Ankara İl Disiplin Kurulu Başkanı (aynı zamanda Etimesgut AK Parti kurucu ilçe başkanı) Fuat Yıldırım’la muhabbet ederken kafamda bir şimşek çaktı. Fuat abi, Etimesgut’tan (Aslında bu ilçenin adı Ahi Mesut’muş da Mustafa Kemal Paşa daha sonraları Etimesgut olarak değiştirmiş, tıpkı Solfasal örneğinde olduğu gibi. Orası da meğer Hacı Bayram Veli’nin köyü olması nedeniyle Zul Fadıl -fazilet sahibi kişi- olarak anılırmış da sonradan böyle tensip buyurulmuş. Konuyla hiçbir alakası yok ama ben nedenini hâlâ çözemedim, herhalde vardır bir hikmeti !..) Zırhlı Birlikler’in dışarıya taşınması sonrasında Ankara’nın muazzam bir alana kazanacağını söyledi ve buraya Ankara’yı Türkiye’nin başkenti olması dışında önemli kılabilecek uluslar arası bir film platosu kurulması fikir ve dileğini atıp ilave etti: “Ama burada önce Cumhuriyet’in kuruluşunun ve 15 Temmuz dahil tüm darbelerin ve kalkışmaların filmleri çekilmeli!‘’ Bu proje benim ve masada bulunan diğer arkadaşların pek hoşuna gitti ve ardından gelişti de gelişti. Bir anda Ankara’yı dünya starlarının ve yapımcıların film çekebilmek için üşüştükleri ve bu şekilde ülkemizin dünya çapında tanıtımını sağlayacak bir şehir olarak tahayyül ettik. Neden olmasındı ki? Ama bunun için finansman nereden temin edilecekti?
İşte bu muhabbetin ardından, el konulan bu şirketlerden elde edilecek gelirlerin, tam da FETÖ’cülerin yapmaya çalıştıklarının tersine Türkiyemizi en doğru ve etkili bir şekilde tanıtabilecek projelere harcanmasının yerinde bir yönelim olabileceği fikri geldi kafamın üstüne çöktü. Evet ya, bu paraların bence ve özellikle tam anlamıyla bu işlere aktarılması, tanıtımsal ve propagandist alanlarda, sanat, sinema, özel eğitim vs. gibi sektörel projelere aktarılması hoş olur doğrusu.
Geriye kalan daha büyük orandaki bölümünü de Türkiye Tanıtma Fonu, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar gibi uluslararası “hizmet ve eğitim” faaliyetinde bulunan resmi kurumlarımızın kullanımına tahsis edersek, işin ruhuna uygun hareket etmiş olacağımız gibi, dadundan da yinmez…J
Esenlikler efendim…