Bu, son 4 yıldır kaleme aldığım bilmem kaçıncı Suriye yazısı. İlk başlarda, çok kısa sürede ulaşabileceğimize inandığımız zafer türküleriyle başlayan bu yazım süreci, bir dönem sonra zalim Esed-Hamaney-Putin ve şebbihalarının iktidarlarını korumak adına yol açtıkları insani dramı gözler önüne serip duyarlılık sağlama ve devrime desteği artırma boyutuna evrildi. Daha sonraları rejimin katliamlarına mütemadiyen devam edip her gün ortalama 100 Suriyeli’yi öldürür hale gelmesiyle birlikte, Esed’in acilen devrilmesinin zaruretini ve bunun için de Özgür Suriye Ordusu çatısı altında savaşan grupların son derece etkin bir şekilde silahlandırılıp bir an önce sonuca varmalarının sağlanmasına yönelik düşüncelerimizi dillendirdik. Hatta Türkiye’nin uluslararası bir koalisyona öncülük edip Suriye’ye girmesini ve Esed rejimin hak ile yeksan etmesinin kaçınılmaz olduğunu da söyledik ki, hakkını teslim etmek lazım hükümetimiz bunu sağlayabilmek için çok uğraştı, ama sonuç alamadı. Yine o dönemlerde ortada henüz IŞİD ve PYD yok, en azından isim yapacak güçleri yok vs.
Geldiğimiz günde maalesef işler çok daha karmaşık bir boyuta ulaştı ve artık kardeş Suriye halkının eli kanlı Esed rejimiyle hesaplaşması olmaktan çok daha öte, uluslararası tüm aktörlerin de oyuna dahil olduğu bölgesel bir sorun haline dönüştü. ABD, binlerce masumunun kanına mal olan bu oyunda Türkiye’yi büyük ölçüde devre dışı bırakıp, kendi planlarına göre yol almayı tercih etti. Özellikle 2013 yılından bu yana Türkiye’nin baş etmek zorunda bırakıldığı iç sorunların ABD ve Batı’nın bu projelerinden bağımsız olduğunu düşünmek safdillik olur ki, IŞİD ve PYD-YPG tam da bu dönemlerde palazlandırılıp sahaya sürüldü. 2014 ve 2015 yıllarında Türkiye FETÖ belası ve seçimlerle uğraşırken Rusya başından beri her türlü desteği verip, yanında yer aldığı Esed rejiminin çaresizliğinin de farkında olarak Suriye’deki askeri varlığını güçlendirip, 2015 yılında resmen ve rejimin onayını aldığı meşruiyetine dayanarak ve IŞİD terörüyle mücadele gerekçesiyle bu ülkeyi işgal etti. Bu gelişmeler ardından, ABD’nin bölgedeki tek olmasa da gerçek muhatabı Rusya haline geldi ve pazarlıklar artık bu yeni duruma göre şekillenmeye başladı.
Türkiye’nin Rus savaş uçaklarını düşürmesi sonrası yaşanan kriz döneminde ABD’nin Rusya ile işbirliğini geliştirip ülkemizin güney sınırlarına paralel bir koridor oluşturup, Irak petrollerini Türkiye’yi devreden çıkararak Akdeniz’e taşıma planında taşeron olarak bağımsız bir Kürt devleti kurmaları vaadiyle PYD-PKK terör örgütlerini kullanması ve bölgede yaşayan halkların üzerine salması, her ne kadar açıkça ifade edilemiyor olsa da, aslında ABD ve Batı’yla müttefik olmaktan ziyade artık üstü kapalı bir savaşa giriştiğimiz gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
İşin en başlarında ittifakla girmek ya da devrimcileri alabildiğine destekleyerek Esed rejiminin bir an önce yıkılmasının önünü birlikte açmak istediğimiz ABD ile bu kez sınır güvenliğimizi korumak mecburiyetiyle operasyon yaptığımız Suriye topraklarında kaderin garip bir cilvesi olarak bizatihi ABD’nin uşaklarıyla, esasen bizatihi ABD ile savaşıyoruz. İyi ki, ABD ve Batı’nın tüm baskılarına rağmen Özgür Suriye Ordusu ve yerel Suriyeli devrimcilerle ilişkilerimizi kesmemişiz de, teröristlerden arındırılan yerlere bu güçleri konuşlandırabiliyoruz. Yoksa kendi sınır güvenliğimizi dahi sağlamamıza imkân vermezdi bu emperyalist canavarlar ve gözü dönmüş aşağılık medeniyet düşmanları…
Şimdi bu yazının başlığı olan sorduğumuza geri dönelim. Sahi Suriye’de ne olur? Çok zamandır kesin tahminlerden kaçınıyorum amma, gerçek şu ki artık Suriye ve Irak’ın kaderi Türkiye’yle mecz olmuş durumdadır ve birbirinden bağımsız düşünülmesi imkânsız hale gelmiştir. Bölgenin geleceğini burada yaşayan kadim halkların iradesine bırakmak istemeyen müstevliler, her zaman yaptıkları gibi kin ve nefret tohumları saçarak ve coğrafyayı kana boğup göz gözü görmez bir durumda bırakarak kendi dünyevi çıkarlarını teminat altına almaya çalışıyorlar. Bu vesileyle son zamanlarda güçlenip kendine gelmeye başlayan Türkiye’yi de kafasını daha fazla kaldırıp başlarına daha büyük bir bela haline dönüşmeden ezmek gibi tarihsel bir hedefleri var.
Suriye’de ne olur? Pek yakında ne olur bilmem ama bunca çekilen acı ve ızdırabın faturasını birileri ödemeli… Nasıl olur bilmiyorum ama bu büyük ölçüde Türkiye’de neler olacağına ve neler yapabileceğine bağlı… Zer, zor ve iman gücü diyorum ben…
Esenlikler…