Büyük bir deprem süreci geçirdik. Kayıplarımız, yaralılarımız, kahramanlarımız var. Zihin yapısı miladî 1900’lerden beri aynı kalan belli bir kitlenin dışında, tüm ülke kenetlendi. Devlet ricali, Kızılay ve AFAD gibi kurumlar, pek çok sivil toplum hareketi mağduriyetin giderilmesi için canla başla çalıştı. Maddi ve manevi yardımlar halk nezdinde çığlaştı…

Bambaşka bir şey yazmayı planlıyordum aslında.

Deprem anından itibaren içindeki kötülüğü, onursuzluğu ifşa etmekten geri durmayan rantçı kalabalıkları bile es geçecektim. Ahlakı boğan ideolojilere, ideolojik saplantılara, temelsiz muhalefetlere dokunmayacaktım bu hafta. Çünkü birkaç yıldır her fırsatta öfkemi kusuyorum. Ne kadar radikal karşılansam da, kutuplaşmam gereken sivil hiziplerle her fırsatta muazzam bir coşkuyla ayrışıyorum.

Fakat İstanbul BŞB Eş Genel Başkanı söz konusu olunca yine kendimi tutamadım. Söylediği tüm yalanlar, belediyeyi terör sempatizanlarıyla doldurması, üstünü örttüğü yolsuzluklar, PKK’yla olan bürokratik flörtleri vesaire…

Sıkılmıyor.

Akıl almaz gaflara imza atmaya devam ediyor. Yaz aylarında yaşadığımız sel felaketindeki tatil meselesini hatırlıyorsunuz. Pişkin pişkin yaptığı ‘’bana tatil de yakışıyor’’ savunmasını da… Bir benzerini daha tecrübe ettik.

Daha geçenlerde yığınla danışmanının FETÖ ile irtibatı tescillenen Kılıçdaroğlu, deprem bölgesine uğraması için İmamoğlu’nu dürttü. İmamoğlu da aldığı emir gereği şehre şöyle bir bakıp çıktı. Sonra da Palandöken Dağı’na kaymaya gitti. Ardından sosyal medyada keyif dolu tatili ifşa olunca, kendisi bizzat dijital mecrada eğlencesini ilan etti. Ve klasik şekilde sevgi, hoşgörü, kardeşlik edebiyatına başvurdu. Aydın geçinen bir iki yazı amelesinin reklamını yapmayı da unutmadı.

İBB Eş Genel Başkanı’nın deprem sürecindeki bu laubali tavrı, bir psikolojik harp taktiği bence. Bir meydan okuma girişimi… Hitap ettiği hipnozlu güruha, aldığı koşulsuz desteğe güveniyor. Seçildiği günden beri yaptığı tüm eylemler, kırdığı bütün potlar aynı stratejik komutlarla idare ediliyor.

Biz çıldırdıkça özgüven depoluyorlar.

Biz konuştukça daha da alçalıyorlar.

İBB Eş Genel Başkanı’nın etrafında müthiş bir koruyucu tabaka var. Ne yaparsa yapsın inanılmaz bir sosyal savunma refleksinin omuzlarında taşınıyor. Misal, 2020 yılında Deprem Risk Yönetmeliği için ayrılan bütçede %65 kesinti yapmasına rağmen, İmamoğlu’nu çevreleyen sosyolojik kalkan bu faciayı da kendi içinde sessiz sedasız eritebiliyor…

Diğer yandan, depremzedeler için her türlü imkânı seferber eden devlet abuk sabuk gerekçelerle suçlanıyor. Millî hüzün zamanında eşi dostuyla keyif çatan bir müteahhit, dağ başındaki teröristlerin kitaplarını devlet eliyle pazarlayan bir proje figür ise çılgınca savunuluyor. “Atatürkçü takılan CHP’li bir politikacı” titrine sahip olmak, aklanmak için yeterli bir sebep zira. O unvana sahip olan her kişi; rahatça güdebileceği bir fikir kısırlığının tahtına oturmuş durumda.

Hasılı…

Nüfuz sahasını gittikçe genişleten müzmin bir azınlık var. Eğriyi doğru ayırt etmeden sürekli devlete sataşıyorlar. Fakat kendi ideoloji kümelerinde dönen tüm şaibelere, ahlaksızlığa, aymazlığa sessiz kalıyorlar. Sivilden resmîye vaziyet bu.

Bu kemikleşmiş idraksizliğe laf anlatmak zaten güç.

Hiç olmazsa, merkum ideoloji kümesinden kendine rızık çıkmasını bekleyen ‘’mahalleli’’ gözünü açsa…