Arap sokağında günlerdir Suriyeli mülteciler başta olmak üzere, Türkiye’de yaşayan ya da ülkemizi ziyarete gelen Arapların maruz kaldıkları ırkçı saldırılar konuşuluyor.
Sosyal medyada konuyla ilgili videolar yayınlanıyor ve paylaşımlar yapılıyor.
Gerçek olayların yanına asılsız haberler de eklenerek Türkiye aleyhine geniş çaplı bir kampanya yürütülüyor ve “Türklerin genel anlamda ırkçı ve Araplara düşman bir millet” olduğu algısı yerleştirilmeye çalışılıyor.
Türkiye’nin Arap ülkeleriyle yakınlaşmasının ve iki taraf arasındaki iş birliğinin dengeleri değiştireceği, dolayısıyla birilerini rahatsız edeceği biliniyordu.
İçeriden ve dışarıdan bu yakınlaşmayı sabote etmeye yönelik saldırılar gelmesi bekleniyordu.
Türk-Arap kardeşliğini hedef alan kampanyanın planlı olduğuna dair güçlü kuşkular var.
Ancak ülkemizde bazı çevreler tarafından körüklenen ve çözülmesi gereken bir “Arap düşmanlığı” olduğu da inkâr edilemez.
Nitekim bu konunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı ülkelerden âlimlerle Ankara’da yaptığı görüşmede gündeme geldiğini, âlimlerin endişelerini ve önerilerini dile getirdiklerini öğrendik.
Bu, madalyanın bir yüzü.
Diğer yüzünde ise bambaşka gerçekler var.
Savaştan kaçıp canını kurtarmak için ülkemize sığınmış mazlumların yanında farklı amaçlar peşinde olan Suriyelilerin de olduğu inkâr edilemez bir gerçek.
Almanya’da, Fransa’da ya da Katar’da, Suudi Arabistan’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşayıp Suriyeli mültecilerin söz konusu ülkelerde maruz kaldığı ihlaller hakkında ağızlarını dahi açamayanların, sabah akşam sosyal medyada Türkiye’deki Suriyelilere yönelik ırkçı saldırıları gündem yapmaları hiç de masum değil.
Milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ve bu kadar çok sayıda mülteci kabul edip onlara en iyi imkânları sağlamak için elinden geleni ardına koymayan tek ülke Türkiye.
Ürdün’e ve Lübnan’a sığınan Suriyeli mültecilerin yaşamak zorunda kaldıkları gayri insani koşulları ve maruz kaldıkları saldırıları görmezden gelip hükümetin ve kahir ekseriyetin reddettiği olaylar üzerinden Türkiye’yi hedef alanların amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
Mültecileri kışkırtıp Türkiye’ye baskı yapmaya kalkanlar, sadece ırkçıların ekmeğine yağ sürerler ve mültecilere zarar verirler.
PKK ve FETÖ gibi Türkiye düşmanı terör örgütleri ile Suriye rejimi istihbaratının da sosyal medyada mültecileri savunuyormuş pozlarına bürünüp Türkiye’yi karalama kampanyasına destek verdiği dikkatli gözlerden kaçmıyor.
Arap turistler konusuna gelince…
Irkı, dini ve mezhebi ne olursa olsun, ülkemize gelen hiçbir turistin ırkçılığa ve kötü muameleye maruz kalmasını asla kabul etmeyiz.
Fakat hiç kimse bizden, Türkiye’ye gelip vatandaşlarımıza bağırıp çağırmasını hoş karşılamamızı beklemesin.
Kendi ülkesinde gariban Bangladeşli işçilere, Endonezyalı ve Filipinli hizmetçilere yaptıklarını Türkiye’de Türklere yapamaz.
Arap olmak kimseye kutsallık ve dokunulmazlık kazandırmaz.
Türkiye’ye turist adı altında gelen birtakım kimselerin gerçekte provokasyon amacıyla, kasıtlı olarak sorun çıkarıp videoya kaydederek yayınlamak için gelmiş olabileceği ihtimali de göz ardı edilmemeli.
Dürüst ve masum insanları korurken fitne peşinde koşanı da kapının önüne koymalıyız.