21 Temmuz 2013 Pazar
Uruguay’a yolculuk
Yoğun bir haftalık çalışmanın pazarında bir farklılık yapalım istedik. Haritada Uruguay Buenos Aries’e çok yakın görünüyor. Aslı hanımın tavsiyesiyle Uruguay’ın tarihi şehri Colonia’ ya gitmeye karar veriyoruz. Colonia’ya her gün vapur seferleri var. Saat 12 45 vapuruna binmek üzere iskeleye gidiyoruz. İnternetten rezerve ettiğimiz biletlerimizi alıp pasaport kontrolünden geçtikten sonra bekleme salonuna geçiyoruz. Salon dolu biraz erken gittik ne olur ne olmaz diye ancak bizden önce gelenlerde var. Beklerken salon doluyor, şaşırıyorum çok kalabalık galiba herkes Uruguay’a gidiyor. Vapura binmek için uzun bir kuyruk oluşuyor. Herhalde zamanında hareket etmeyecekler, neyse ki saat yaklaşınca hızlı bir trafikle vapura biniyoruz. Gidiş salonumuz üst katta özel bir bölüm. Camın kenarına kameramızı kurup Plata Nehri’ni ve şehrin genel görüntülerini kayıt ediyoruz. Vapur ortalama bir şaryo tadında ilerliyor. Bu kış günü bu kadar insan niye buraya gider diye anlayamamıştık. Ancak vapurdan inince çok sayıda otobüsün yolcuları Montevideo’ya yani Uruguay’ın başkentine götürmek üzere beklediğini görünce anlıyoruz ki başkente gitmek içinde buraya geliniyor ve buradan transfer yapılıyor.
Tarihi şehir: Colonia
Yaklaşık bir saatlik yolculuk yaptıktan sonra 16:30’daki dönüşe yetişmek için iki buçuk saatlik vaktimiz var. Aldığımız tarif üzerine iskeleden çıkınca sağa doğru yaklaşık 15 dakika yürüyoruz.
Burada bir ada havası var ve rüzgâr sert esiyor, hava ciddi manada soğuk. Önce aklımdan tarihi dendi ancak buralarda ne kadar tarih olabilir ki diye geçirdim. Ancak surların kenarından dar bir yoldan meydana çıkınca yanıldığımı anlıyorum. Gerçekten farklı bir düzenleme ve mimarı var. Parklarda ki daha önce hiç görmediğim ağaç çeşitlerini görüyorum. Evler taştan yapılmış ve renkli sokaklarda az da olsa turist var.
20 yıl sonra bir tanıdıkla Uruguay’da karşılaşmak
Parkta bir kaç kameranın hazırlık yaptığını fark ediyorum. Her halde basın toplantısı olacak ya da bir protestoda olabilir diye tahmin ediyorum. Ancak kulağıma yabancı olmadığım bir cümle çarpıyor. “Hazır mıyız abi” şaşırıyorum. Uruguay’ın Colonia şehrinde eskilerin tabiriyle Fizan’da yeni tabirle dünyanın sonunda Türk televizyon ekibi. Selam veriyorum, “kolay gelsin” diyorum.
Onlarda bizimle ilgileniyor. Yöneticiler bize yöneliyor içlerinden biri bana “Ben seni tanıyorum sen İsrafil abi değil misin” diyor. Çok şaşırıyorum, sima var ama isim kalmamış. Her yerde bir dost ve tanışık insanla karşılaşırım ama defa uzak diyarlarda eski bir tanıdığa denk gelmek farklı duygular yaşattı. Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür derler aynı durum. Sonra arkadaş “Biz TRT de beraber çalıştık. Ben Ahmet hatırlamadınız mı?” Hatırlıyorum ancak bilgiler flu zeki ve uyanık bir arkadaş olarak aklımda kalmış. Şimdi bir özel şirket sahibi Ahmet ve ekibi Star televizyonuna Teyzeler isimli bir yarışma programı çekmeye gelmişler. Bir kaç ekip aynı anda çalışıyor. Bizim de onlarında fazla vakti yok tam emin değilim ama en az 20 kusur yıldır görmediğim bir arkadaşla Uruguay da karşılaşmak gerçekten dünyanın küçük olduğunun bir delili.
Hızlı bir şekilde Arnavut kaldırımlı sokakları taştan yapılmış tek ve iki katlı tarihi renkli binaları görüntüledikten sonra sahile iniyoruz. Yolda bir bahçenin içerisinde bir dinozor iskeleti görüyoruz. Bizim baktığımızı gören turistlerle gerçek mi yoksa diye ufak bir tartışma yaşıyoruz. Sonra hep beraber gerçek olduğuna karar veriyoruz. Sahilde rüzgâr kendini daha fazla hissettiriyor. Burası okyanus mu yoksa Plata Nehri mi tam çözemiyorum. Sahil kenarındaki tarihi deniz feneri tarihin canlı şahidi gibi zamana direniyor gibi görünüyor. Bir de meydanın yakınında beyaz boyalı ayrı bir fener turistlerin uğrak yeri.
Hızlı bir turla Colonia gezimizi veya bir başka deyişle çekimimizi tamamlıyoruz. 16:30 vapuruyla geri dönmemiz gerekiyor. Dönüşe geçiyoruz. Bu defa ara sokaklardan farklı bir yolla iskeleye doğru ilerliyor. Denize dik duran caddeleri paralel caddeler kesiyor. Cadde dedimse sakın İstiklal caddesiyle karıştırmayın; Mudurnu’nun, Safranbolu’nun sokakları diyelim. Bu iki tarihi beldemiz buradan daha güzel ama bir mukayese yapmam gerekiyor yoksa iki güzelim tarihi şehrimize kıyamam.
Arnavut kaldırımlı dik sokakların iki yanında taştan yapılmış iki katlı binalar. Bir sokağın başında 90 -100 yıllık bir eski araba duruyor. Müzede korunması gereken araba öylesine sokağa terk edilmiş. Birkaç poz fotoğraftan sonra, kendimizi de bu antikayla beraber belgeliyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Ülke değiştirdiğimiz için tekrar pasaport kontrolden geçiyor, Uruguay’dan Arjantin ‘e giriyoruz. Bu kadar hızlı ülke değiştirmek şaka gibi geliyor bize.
Gemiye biniyor ve bir camın kenarına oturuyoruz. Gelişte olduğu gibi dönüşte de vapur belirli bir sabit hızla adeta bize şaryo yapıyor. Işık ta bütün cilvesini gösteriyor. Bulutların arasından farklı bölgelere vuran lokal güneş ışınları bize farklı sahneler yakalama imkanı sunuyor.
Havanın kararmasıyla beraber Buenos Aries’e döndük. İskelede bulduğumuz taksiyle otele vardık.
İlk Arjantin Başkonsolosumuz Emir Emin Arslan’ın Uruguay’da gittiği plaja Emir Plajı adı verildiğini duyduk. Bu plajın adının hala emir plajı olduğunu öğrendik.
22 Temmuz 2013 Pazartesi
Buenos Aries
Buenos Aries’te bütün yollar dikilitaşın olduğu caddeye çıkıyor. Bu cadde de metrobüs hattı nedeniyle yoğun bir çalışma yapılıyor. Park iki cadde arasında uzun bir alanı kaplıyor. Metrobüs çalışması için epeyce ağaç kesildiğini öğreniyoruz. Aklımıza bizim gezi parkı geliyor. Ama ortalıkta eylem yapan kimseler yok. Bize Güney Amerika ülkelerinde eylem yapma kültürünün çok yaygın olduğunu söylediler. Bazı yerlerde küçük gruplar halinde eylem yapanlara rastladığımızda oldu. Burada yöneticilerinin Lübnan asıllı olduğunu söyledikleri President Otel’inde Tucuman’dan gelen Dr Olga hanımı çekiyoruz. Tucuman çok sayıda El Turkonun yaşadığı şehirlerden bir tanesi. Olga hanım heyecanlı bir şekilde Tucuman’ı anlatıyor.
Tabelalarda El Turko
Sokaklarda isim avına çıkıyoruz. Ermeni sokağı, Filistin caddesi, Lübnan, Suriye caddesi gibi tabelalar buluyor ve çekiyoruz. Ermeni sokağı güvenlik kameralarıyla korunuyor. Sokakta bir hastane ve okul var. Çekim yaparken birilerinin dikkatli bir şekilde bizi gözetlediğini fark ediyorum. Sürücümüz daha fazla kalmamızın sıkıntı çıkaracağını ifade ediyor. Tecrübeli sürücü Sercio bize mini bir sokak turu yaptırıyor. Bu da başka bir pencereden kültür turu oluyor. Kim bilir köşe başlarına konmuş tabelaların altından nice hikâyesi olan canlar geçti. Acaba yeni nesil bu tabelalara vesile olan olayları ne kadar biliyor? Burası onlar için ana-baba yurdu olmuş ancak ata yurttan haberleri var mı? Ekonomik sebeplerle gurbete yola çıkan ama Akdeniz’i aşamayan, Titanic gibi dev gemilerin üçüncü sınıf kamaralarında okyanusa gömülen dedelerin torunları can korkusu nedeniyle ülkelerini terk ediyor ve Akdeniz’in serin sularına gömülüyorlar.
Medyadan bize coşkulu insanların ülkesi olarak yansıtılan Arjantin’de çok fazla coşku göremedik. Biraz hüzünlü ve birazda kendi halinde insanların ülkesi gibi geldi bana. Caddelerde bir hareketlilik ve canlılık var. Birkaç Türk işletmeciyle de karşılaştık, hepsinin hikâyesi biraz macera dolu. Göçmenlerin ülkesi Arjantin’in gelenlere kapılarının hala açık olduğunu ifade ediyorlar.
Göçmen İdaresi yetkililerinin yakın ilgi ve desteği sonucunda çok sayıda belgeye ulaşma imkânı bulduk.
Böylece Arjantin çekimlerini tamamlamış olduk. Akşam yolculuğumuz Brezilya’nın Başkenti Sao Paulo’ya internetten yaptığımız uçuş alternatifleri arasında Türk Hava Yollarını da görünce hemen tercih ediyoruz. İki buçuk saatlik yolculukla Sao Paulo’ya varıyoruz. Brezilya’ya vize olmadığı için hızlı bir şekilde pasaporttan geçiyoruz.
Latin Amerika’da Osmanlı izleri: El Turko-5