İngiliz orijinli “Shaun the Sheep” dizisinden uyarlama, şık, komik ve iddialı bir animasyon film: “Kuzular Firarda”.
Mark Burton ile Richard Starzak’ın yönettiği ve “stop-motion” tekniğiyle hazırlanan 2015 yapımı filmin hikayesi şöyle:
Kuzu Shaun ve arkadaşları, sevimli bir çiftlikte hayat sürmektedir. Her gün “mesainin” başlamasıyla aynı saatte kalkarlar, “işlerini” görürler, akşam aynı saatte “yatarlar.” Böyle, böyle, böyle devam eder. Günlerden bir gün, Shaun ve arkadaşları bir günlük “tatil” yaparak “kafa dinlemek” ister ve çok karmaşık bir plan dahilinde onları yetiştiren çiftlik sahibini evden uzaklaştırırlar. Ancak o kadar uzaklaştırırlar ki, adam büyük şehre kadar gitmiştir. İlkin çiftçinin sadık köpeği Bitzer, ardından Shaun ve nihayet tüm kuzular, adamı bulup yeniden çiftliğe getirmek üzere büyük şehre giderler. Bir taraftan çiftlik “hayatına” alışkın hayvanların şehir kargaşasıyla mücadelesi, bir taraftan sokak hayvanlarını toplayan “gaddar” bir belediye memuru, bir taraftan aradıkları çiftçinin artık o eski adam olmaması… derken olaylar gelişir.
“Kuzular Firarda”, gayet oturaklı, sene içinde yapılan pek çok filmden daha oturaklı bir senaryoya sahip. Fakat filmin asıl numarası bu değil; “Kuzular Firarda”, sıfır diyalogla yapılmış bir film. Filmde müzik var, efektler var, ama hiç diyalog yok. Ve o kadar iyi tasarlanmış ki, müzikler, efektler olmasa, tamamen sessiz bir film bile olsaydı kalitesinden hiçbir şey kaybetmezmiş gibi duruyor.
“ANLATMA, GÖSTER”
Senaryo derslerinde talebelere altı çizile çizile aktarılan bir husus vardır: “Anlatma, göster.”
Senarist adayı bir sahnede diyaloga başvurduğunda şu soruya cevap vermek durumundadır: “Bu sahnede sen görüntüyle neyi anlatamadın ki diyaloga başvurdun?” Eğer bu soruya makul bir cevap veremezse senaryosu zayıftır, zayıflamaya mahkumdur.
Daha beteri de var, iç ses ya da dış sese başvurmak gibi. En beteri de, bir karakterin kendi kendine konuşması, “Hmm, demek benden öç almak istiyorsun Ferhunde, ben de o zaman gidip Şenay’a olan biten her şeyi anlatacağım.”
Kısacası, aslolan, görüntüyle anlatmaktır. (Diyalog, efekt, müzik dahil) ses ise, görüntünün kafi gelmediği yerde pas atılacak bir yardımcıdır.
DİYALOG GEREKİYORSA GEREKİYORDUR
Tabi buradan, “Diyalog ne kadar azsa film o kadar iyidir” gibi bir sonuç da çıkarılmamalı. Diyalog gerekliyse, gereklidir, hatta bazen hayatidir. Buna rağmen diyalog kullanılmazsa (bizde maalesef bunun da örneği çok) bu sefer gene zayıflayacaktır senaryo. O yüzden, gerektiği yerde, gerektiği kadar…
Daha önce de verdiğim bir örnekti, bu konudaki en uç filmografilerden biri Quentin Tarantino’ya aittir. Tarantino’nun filmlerinde, amirinden aşçısına bütün ama bütün karakterler son derece gevezedir. Fakat Tarantino, geveze karakterlerle ortaya çıkan yoğun diyaloglu yapıyı, senaryodaki kurgunun bir parçası haline getirmiştir. Yani, onun kurduğu yapıdan yoğun diyalogları çıkarırsanız, senaryo darmadağın olur ya da başka bir şey olur, “Tarantino filmi” olmaz. Bu sıradışı yapı, 90’ların başında sinemaya radikal bir yön veren Tarantino’nun, özgün ve çokça taklit edilen üslubunun bir parçasıdır ve dolayısıyla çok başarılıdır.
“KUZULAR FİRARDA”, “REZERVUAR KÖPEKLERİ”NE KARŞI!
Animasyon kuzulardan Quentin Tarantino’ya geldik, iyi de ettik. Nitekim “Kuzular Firarda” da iyi bir film, “Rezervuar Köpekleri” de… Birinde hiç diyalog yok, birinde diyalog had safhada… Ve her ikisi de, biri diyalogsuzlukla, bir gevezelikle, temeli sapasağlam atılmış filmler.
Filmografisindeki şiddet nedeniyle Tarantino “zevk meselesi”; ama “Kuzular Firarda”yı ısrarla tavsiye ederim.