Bu ülkenin yakın tarihinde ne kadar ahlaki, kültürel hatta askerî kapasite geriliği varsa bunların neredeyse tamamından, kompleksli CHP zihniyeti sorumludur.

Kökleri Osmanlı’ya dayanan ve onun bugüne yansıyan yüzü CHP’yi ortaya çıkaran İttihatçı damarın, Batı karşısındaki ezikliği hâlâ sönümlenmiş değildir.

İslami anlayışa yaslanan ne kadar değer ve onu önceleyen hareket varsa bugün CHP onların tamamına karşı cephe almayı sürdürüyor; TÜGVA, TÜRGEV, Ensar Vakfı ve daha nicelerine karşı İBB’nin yürüttüğü düşmanca tavırların da gösterdiği gibi.

Bir tarihsel sürekliliği hatırlatan bu kompleksli duruş, Mustafa Kemal Atatürk’ün imajına dahi zarar veren ve âdeta bir “din” kuvvetinde ortaya çıkan Kemalizm kalıntısı hurafeleri yaşatmaktan da geri kalmıyor.

Sürekli İslami cemaatleri aşağılayan CHP zihniyetinin, kendi seküler cemaatlerinde ortaya çıkan komedilere karşı duyarsızlığı da çok komik bir tezat teşkil ediyor.

Sürekli hakikatlerin üzerini örtmeye çalışan CHP, Pascal’ın, “Eksiksiz bir açıklık zihne yarar sağlarken iradeye de zarar verir.” sözünü akıllara getiriyor.

Ortaya koyabildiği hiçbir icraatı olmayanlar, hitap ettikleri kitle üzerindeki etkileri kaybolmasın diye sürekli yalan haberlere sarılarak, karşıtlarının itibarına suikast düzenleyerek, hakaretlere başvurarak, darbecileri kutsayarak bir illüzyon oluşturuyorlar.  

Bunu yaparken tarihî şahsiyetleri de kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendiriyorlar.

Bu zeminde kendini “solcu” olarak niteleyen CHP’nin -o bile son derece tartışmalıdır- öncelikle solcu olmayan birini nasıl kendisine kurucu lider olarak tayin ettiğini anlatması lazım.

Her hezeyanlarını, arkasına sığınarak savundukları Gazi Mustafa Kemal, acaba yaşasaydı sol bir partiyle anılmak ister miydi?

Hiç sanmıyorum.

Zira tamamen yüzünü Batı’ya dönmüş bir liderin, bunu andıracak hiçbir demecini ya da icraatını gösteremezler.

Dahası bu ülkeyi bölmek isteyen PKK’nın siyasi uzantılarına, FETÖ’ye, iktidara ve Başkomutanlık koltuğunda oturan bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na hakaret edenlerle aynı noktada olabilir miydi?

Yine Pascal’ın, “Bizi dışarı fırlatan şeylerle dolu içimiz.” sözü, CHP’de çıkarların ve hırsların uğruna yapılamayacak hiçbir şeyin olmadığı izlenimiyle kendini gösteriyor.

Ağzının kapıları kırılmış, sosyal medya çukurunda debelenen bir karakteri bile yükselme çıpası olarak gören CHP, kompleksli değil de nedir peki?

Kendi üyelerine kostümler giydirip sonra da yoksul, mağdur ve zorda insan rolü oynatanların hâlinden daha aciz bir hâl olabilir mi?

“Bu türden mucizeleri(!) olmasaydı yine de CHP olur muydu?” demekten de alamıyorum kendimi.

“En mutlu sözcük bile gülünç duruma düşer, onu dinleyen kulak çarpıksa.” diye ifade ediyor Goethe ve “Bataklığa düşen taş halkalar oluşturmaz.” diyor.

Kılıçdaroğlu gibi Özel de önündeki asıl rakibi olan İBB Başkanı’na karşı onda birini bile gösteremediği cesareti ve liderliği -kendince- AK Parti’ye karşı göstermeye çalışıyor.

O da tıpkı İBB Başkanı’na karşı, mezarlığın yanından geçerken korkusundan ıslık çalanları andırıyor.

Korkuları ve kompleksleri gözlerini bürümüş durumda.

Bu yüzden de iyi olanı görmedikleri için sürekli eksik ve ezik olanı övmekle geçiyor ömürleri.

CHP’nin neden yükseğe çıkamadığını, komplekslerinden kurtulamadığını da Juvenalius’a söyleteceğim: “Evin darlığı, kuvvetleri geliştirmeyi engelliyorsa yükseğe çıkmak zordur.”

CHP’nin her şeyden önce kendi ezikliğini aşması lazım ki etrafına da güven verebilsin…

Oy ve çıkar uğruna heba ettiği her değer, her kurum mutlaka kendi ayaklarına da dolaşacaktır zira.

İBB’nin de bunun kendilerini ne duruma soktuğunu dahi göremeyecek kadar gözleri kapalı maalesef.

Dünyayı ve içindekileri, uğrana her şeyi feda edecek kadar isteyen CHP’ye son olarak bir hakikatle sesleneyim Sadi’nin Gülistan’ından;

“Bir dünya malı elinden gittiyse,

Üzülme buna, hiçtir o;

Ve bir dünya malı geçtiyse eline,

Sevinme buna, hiçtir o.

Önünden geçer acılar ve zevkler,

Geç dünyanın önünden, hiçtir o.