Medeniyete giden yol kitaptan geçer. Benzer şekilde kitaba giden yol da medeniyetten geçer. Bu ikisi bisikletin pedalları misali sıralı olarak çevrimi tamamlar ve yol almamızı sağlar. İslam medeniyeti başlı başına bir kitap medeniyetidir. Dünya tarihinde kitabı bu denli baş tacı yapmış ikinci bir medeniyet bulmak mümkün değildir. Yoktan yere birbirini boğazlayan, kavmiyetçilikten sıyrılamayan bir toplumu kısa zamanda başının üstünde kitapla dolaşan bir ümmet haline dönüştürmüş olması Hz. Peygamber’in (sav) mucizelerinden biridir. Kur’an-ı Kerim O’nun (sav) en büyük mucizesi olarak kıyamete kadar baş tacımız kalacaktır. İşte bu sebeple biz şu altın öğüdü her daim kendimize hatırlatırız: “Bütün kitaplar tek bir KİTAP’ın daha iyi anlaşılması içindir.”
Cemil Meriç bu konuda şöyle der: “Gürültülü dünyadan, kitapların asude inzivasına iltica ettim. Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.” Kitap bir yaşam, duyuş, düşünce ve bakış tarzıdır. Küçük yaşlarda kazanılan bu alışkanlık bir ömür insanı ve toplumu âbâd eder. Bu sebeple bir köşesini kitaplara ayırmayan evleri kayıp sayarız. Evin çocukları yaşadıkları ortamda kitabı görmeli, dokunmalı, merak etmeli, küçük yaşta kitaplarla ünsiyet kurmalıdır. Aksi halde ilerleyen yaşlarda o çocukların kitapla tanışmalarını beklemek hayal olur. Büyük insanların, mütefekkirlerin veya yazarların hayatına baktığınızda mutlaka küçük yaşta tanıştıkları bir diğer büyük isimle karşılaşırsınız.
Nurettin Topçu şu cümlelerin altını çizer: “Okuyacaksınız, okutacaksınız; kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede. İlmin en büyük ibadet olduğunu halka öğreteceksiniz.” Şehrin tüm köşelerinde fırsat buldukça okuyan, merak eden, sorgulayan, işin aslını öğrenmek için yanıp tutuşan insanlarımız olmalıdır. İslam’ın altın çağları işte bu insanlarla doluydu. Bu sayede biz Müslümanlar tüm kıtalara ilmi, ahlakı, bilimi, temizliği, şehirleşmeyi, sanatı, musikiyi, inancı ve insanca yaşam ilkelerini taşıyabildik. Avrupa karanlık çağlarındayken bizler Endülüs’te zengin kütüphaneleri bulunan şehirler bina ettik. Avrupa akıl hastalarını içine şeytan kaçmış diyerek diri diri yakarken bizler Anadolu’da onları su sesiyle tedavi eden tıp merkezleri inşa ettik. Avrupalı senede bir banyo yaparken ve kirli kalmayı inancın bir gereği zannederken bizler, “Temizlik imandadır” buyruğu gereğince adım başı hamamlar imar ettik. İşte Avrupa ilk kez bunları biz Müslümanlardan görerek şimdiki yaşam anlayışına ulaşabildi. Umberto Eco’nun “Gülün Adı” isimli romanını okuduğunuzda yaşanan bu yılları ayrıntılı şekilde görebilirsiniz. Papaz ve rahiplerin dışında kitap okumanın yasak olduğu, kitap yakmanın sıradan bir iş haline geldiği Avrupa ne zamanki Müslümanları ve onların kitap dolu dünyalarını tanımışsa işte o vakitten sonra Rönesans’a (yeniden doğuşa) kavuşabilmiştir. Günümüz batı medeniyeti, İslam’dan aldığı bu mirası ayıklayarak, manasını bir kenara bırakarak bugünkü çarpık haline dönüşmüştür. Karakoç’un dediği gibi kendi yıkımını içinde taşıyan tek medeniyet batı medeniyetidir. Çünkü manası olmayan bir anlayışın intiharı kaçınılmazdır. Yine Karakoç’a göre içinde diriliş nüvesi taşıyan tek medeniyet İslam medeniyetidir. Yazılı kaynaklar yani kitaplar bu dirilişin membaı olacaktır.
Francis Bacon der ki: “Bazı kitapların tadına bakılmalıdır. Diğerleri yutulmalıdır ve çok azı da çiğnenip hazmedilmelidir.” Kitap okumak boş zaman işi değildir. Kitap okumak bir bedeli ve neticesi olan en önemli eylemdir. Bu sebeple kitabı bir atıştırmalık, bir keyif aracı olarak düşünmek insanı buhrana sürükleyebilir. Buradaki temel ilke başıboş bırakılmadığımızın farkına varmak ve seçerek okumayı alışkanlık haline getirmektir. Sezai Karakoç’un “pergel” benzetmesi gibi önce ayağımızı sağlam bir zemine çakmalıyız. Daha sonra pergelin diğer ucuyla dünyayı deveran edebiliriz. Çünkü o sağlam ayağımız kaymadıkça hiçbir tehlikeyle karşılaşmayız. İşte pergelin ayağını sabitleyeceğimiz o nokta İslam’dır. Yüce dinimizin kitabını, Peygamberimizin (sav) yaşamını ve sözlerini, Ashab-ı Kiramın hayatını, temel ilmihal bilgilerini, kendi tarihimizi, medeniyetimizin yapıtaşlarını öğrenmeden, bunlara dair kitapları okumadan yola çıkmamalıyız. Ruhumuzu, aklımızı ve tüm varlığımızı bu kitaplarla/bilgilerle tahkim ettikten sonra dünyanın diğer kitaplarına güvenle seyahat edebilirsiniz. İyi okumalar…