“Kınadığım ne varsa başıma geldi”
“Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez. Tövbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha müptela olmadan ölmez.”
“Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz” (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 5/315, no: 2778; Bkz: Keşfu’l-Hafa, 2/265)
“Ben öyle herkesi beğenmem. Kendim çok iyi bir durumda mıyım derseniz, değilim ama yine de öyle düşünüyorum. Hep en iyi olunursa beğenirim, eksiği gediği olmayacak, dört dörtlük olacak o zaman ben ‘hah işte bu olmuş’ derim. Bunu dediğimde tahmin edersiniz ki çok azdır. ‘Eşin seni aldattığı halde nasıl o adamın yanında duruyorsun, ben olsam bir dakika durmam’ dedim, eşim beni aldattı, şu anda halâ evliyim, terk edip gidemedim. ‘Böyle çocuğum olsa, onu eve almam’ dedim, benim çocuğum daha beterini yaptı, haydi eve alma yiğitsen. ‘Bu kadar kilom olsa ben insan içine çıkamam’ dedim, gördüğünüz gibi yüz kiloya yaklaştım, haydi dışarı çıkma bakalım yapabiliyor musun? Ben bu dilimi nasıl düzelteceğim, ne çektiysem dilimden çektim. İşin kötüsü, bunu artık biliyor olmama rağmen benzer şeyler söylememek için kendimi zor tutuyorum. Ben kendimi nasıl ıslah edeceğim, bu halimi nasıl düzeltebilirim?”Ne zamandan beri kendinizi böyle tanımlıyorsunuz?“Çocukluğumdan beri. Annem bizi hiç beğenmezdi. ‘Daha iyi olun diye böyle yapıyorum’ derdi fakat onun gözünde hiç iyi olan bir tarafımız olamadı. Babam sesiz sakin birisidir, fazlaca bir şeye karışmaz. Annem ise istisnasız her şeye karışır ve ilk sözü ‘Bu olmamış, şöyle yapman gerekirdi’ olur. İyi bir iş çıkardık diye hiç sevinemedik. Annemin de annesi öyleydi. Anneannem bize geldiğinde ilk iş ortalığı kolaçan eder, ‘Bunu niye şuraya koymadın, bu niye böyle olmamış, hala şunu düzgün yapamıyorsun’ der. Annem ise annesinin yanında halâ çocuk gibi kendisini savunmaya çalışır. Anneannem gider, aynı şeyi bize yapar.” Benimde dört tane çocuğum var, ben de aynısını çocuklarıma ve eşime yapıyorum ne yazık ki.”
Sonuç sürecin devamıdır
Önce güçlü bir tövbe ve niyet tutarak sadaka vermek lâzım sonrasında ise değişim şarttır. Dilin değişmesi anlayışın değişmesine, anlayışın değişmesi düşüncenin değişmesine, düşüncenin değişmesi de bilginin değişmesine bağlıdır. Bilgi ise niyetin daveti ile gelir. Kendimizin daha iyi durumda olabileceğimize inanarak, yanlış tarzın bizden gidebileceği fakat bunun için doğru bir niyet ile güçlü bir çabanın gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Dil sadece mevcudu kullanır.
Önce dilin değişmesi değil, önce niyetin ve sonrasında da bilginin değişmesi lâzımdır. Pişman olmak yetmez, pişman olacağımız duruma bir daha düşmemek için, neleri yapmamız gerektiğinin peşine düşmemiz gerekir. İnsan beşerdir, şaşar. Ayıbını gizleyerek, din kardeşinin iyiliği için dua etmek Müslümana yakışandır. Bu yüzden ayıplamayı ve kınamayı, dinimiz yasaklamıştır. Aynı zamanda, kendi nefsini bunlardan uzak görmek, tuzağa düşmek anlamına gelir. Rabbim (c.c) cümlemizi korusun inşallah.