Bazı şeyler iddiadan fazlası olmalı bence. Sadece söylemek, sadece anlatmak, sadece yazmak ve sadece iddia etmek çoğu zaman hiçbir şey ifade etmiyor. Bir aksiyon gerekiyor. Ki bence işin en önemli yanı tam da bu tarafı; aksiyon.
Benim kanaatime göre Müslüman sadece inanan kişi demek değildir. İnanmanın ardından bir aksiyonu olan kişidir. Nasıl ki “bal, bal” demekle ağız tatlanmıyorsa “inandım” demek de inanmış biri yapmıyor insanı.
Peki ya söylediklerimizin ne kadarı biziz? İddia ettiklerimizin hangisi için gayret edip hangileri için kıymetli saydıklarımızdan feragat ediyoruz?
Daha net söyleyelim; bunca iddia ve bunca sözden sonra dönüp de kendimize bir bakınca; biz kime benziyoruz?
…
Kime benziyorum ben? Kim gibi oluyorum, kişi sevdiğiyle beraberdir ya madem ben kimlerle beraber oluyorum? Bilmeden kimleri seviyorum ben? Kendime baktığım vakit hayalini kurduğum insanlardan bir tek iz göremiyorum. Yusuf’un iffetini satıyorum esir pazarlarında, sonra masumiyetimi zaman denen mezara gömüyorum. Kimseyi sevmiyorum belki, Mevlana’yı utandırıyorum, hem inandım diyorum da belki de inanmıyorum Yunus’a; şiirleri susturuyorum. Sonra Allah’ın kitabında yazan hangi isme benziyorum. Peygamberin yanında duran hangi sahabenin ismiyle kendi ismimi duyuyorum? Ben bana benzemiyorum kâri. Ben bana benzemiyorum. Ecdadımı küstürüyorum, içimde bir öfke var, kime olduğunu bilmiyor lakin bastırıyorum. Ve ben müptelası olduğum, aşkına tutulduğun, sırrında sır olduğum hiç kimseye benzemiyorum.
…
Unutmak bazen güzeldir muhtemelen ama unutulanların da –unutulmuş olsa bile- kazandırdıkları yok mu insana? Tamam, bazı şeyleri unutalım lakin unutulmaması gerekenler de az değil bence. Şimdi ise çoğu unutulup azı hatırlanır durumda eskilerin. Ama ben yine de her hatıranın unutulmaya başlandığı vakit daha şiddetli hatırlanacağına inanıyorum dalgaların ne kadar geri çekilirse o kadar hızla geri geleceği gibi. Maziyi en unuttuğumuz anda onun hep bizi seyrettiği bir seyyareden yıldırım gibi tekrar bu topraklara düşeceğine inanıyorum. Geçmişini unutan insan hafızasını kaybetmiş gibi... Zamanımızda öyle çok var ki bu insanlardan.
Geçmişini anına feda edenler, kurban edenler bilmem hangi gafletin çocukları. Ben hep onları elindeki altınları verip de parlak camları, plastik incileri alan o kızıl deriliye benzetmişimdir. O kadar masum ama o kadar gafil… İkincisi doğru lakin birincisi tartışılır. Eski ve yeni… Neden birini reddetmek zorundayız. Hani şu malum hikâye geliyor aklıma; deve cevap veriyor ya “hiç düzü yok mu bunun?” diye. Yok, mu gerçekten…