Bu ülkede doğruları söyleyebilmek cesaret işidir; çünkü kutsal yalanlarımız ve bu yalanları kanunlarla koruyan Kemalizm adında lanet olası bir özgürlüğümüz vardır bizim. Bu özgürlüğü korusun diye de belli bir refah seviyesinin üstünde yaşam sunularak başımıza gardiyan olarak yerleştirilmiş, uluslararası iltimas sahibi, milli ve manevi değerlerimize düşman, azgın bir azınlık vardır ülkemizde. Etki ve yetki gücü onlara verildiği için bir sürü kötü şey gibi müfredatımız da bizi geliştirmek yerine geri bırakacak şekilde düzenlenmiş ve kutsallaştırılmıştır. Bu müfredat sayesinde lise mezunlarımızın yüzde doksan dokuzu ‘Kut’ül Amare’ nedir bilmez, ‘Megiddo Muharebesi’ diye bir şeyi de neredeyse hiç kimse duymamıştır bile. Hal böyle olunca da günümüzde olup bitenlerle ilgili sık sık şu sözleri duyuyoruz: “Bizim Suriye’de ne işimiz var/Bizim Musul’da ne işimiz var/Bize ne Araplar’dan…” Kardeşlerimizin yaşadığı, üstelik zengin petrol bölgeleri de olan ‘misakı milli topraklarımıza’ bataklık denmesi de cabası. Tabii ki bunların hepsi İngilizlerin ve Yahudiler’in üzerimizdeki kontrol mekanizmaları aracılığıyla bizi bulmak istedikleri gibi bırakmalarından kaynaklanıyor. Bu “bulmak istedikleri gibi bırakmaları” konusunu biraz açayım. “Küresel güçler, tarihi büyük zaferlerle dolu olan Türkler’i daha büyük zaferler kazanmak yerine mazileriyle övünmenin yeterli olduğuna ikna ettiler.” İşte bu yüzdendir ki Kürşat’la, Alparslan’la, Fatih’le, Yavuz’la, Kanuni’yle övünen Türkler, bugün dünyayı yöneten şer güçlere karşı duruşuyla şanlı mazimizdeki büyük sultanlarımız kadar büyük bir lider olduğunu ispatlayan Tayyip Erdoğan’a destek verme konusunda kafa karışıklığı yaşıyorlar; çünkü bu şer güçler en büyük korkuları olan Müslüman Türkler’den ebediyen kurtulabilmek için yüzyıldır, bir yandan bize eziklik aşılıyor diğer yandan da bizi kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Bugünkü batılı fikirlerimizin de öğrenilmiş çaresizliğimizin de sebebi budur ve bu, bugün küresel güçlere karşı verdiğimiz savaştaki en ciddi cephelerimizden biridir. Bu cephede savaş, tankla gemiyle uçakla değil, kalem klavye ve dil ile yapılmaktadır, bunun içindir ki yazmasını konuşmasını bilen, en tepedeki Cumhurbaşkanımızdan en alttaki bana kadar her bir vatan evladı bu cephenin askeridir. Allah muzaffer etsin…
Yıllar önce okuduğum bir anekdotla bitireyim.
İki Türk gazeteci hac için gittikleri kutsal topraklarda yorulmuş ve öğle uykusu için bir camiye girip yere uzanmışlar, daha uykuya geçmemişken, gömlek ceplerindeki bayraktan gazetecilerimizin Türk olduklarını anlayan Arap bir güvenlik görevlisi gelip bizimkileri dürtmüş ve aralarında şu konuşma geçmiş
-Kalkın
-Neden kalkalım
-Yasak
-Başkaları da yatıyor, onlara niye yasak değil de bize yasak
-Siz Türksünüz, Müslümanlar’ın başına ne geliyorsa siz uyuduğunuz için geliyor, size uyumak yasak…
Selam ve dua ile…