Kalabalık restoranları görerek bundan etkilenen bazı yatırımcılar apar topar yeme içme sektörüne yatırım yapıyor, gıda satış yerleri açmaya çalışıyor. Gerekli altyapıya sahip olmadıkları için kısa bir süre sonra kapatmak zorunda kalıyorlar. Bu yarım hikâyenin temelinde yatan sebeplerin başında sektörel birikimin olmaması ve marka bilincinin eksikliği geliyor.

Evet…

Hemen her fırsatta ve her yerde gıda üzerine birçok mekân açılıyor. Açılan mekânlar kısa bir zaman sonra tabela indirmek zorunda kalıyor.

Bunun sebepleri neler olabilir?

Gelin, bugün bu konuya biraz kafa yoralım.

Piyasaların daralması, ihtisaslaşma kısırlığı, çabuk kazanma arzusu, çok kazanma hırsı gibi sebeplerle köşe başı yeme içme mekânı açılıyor.

300 metre mesafede onlarca mekân açılmış; simitçisi, büfecisi, İskender kebapçısı, pidecisi, tostçusu, pizzacısı, bilmem ne ‘cafe’cisi var… Var da var…

Mantar gibi her yerde karşımıza çıkmaya başlayan ‘steakhouse’ları ve makarna evlerini saymıyorum bile!

Hepsi aynı cadde üzerinde ve belirli mesafede. Hepsi aynı müşteriye hitap etmek için yarışıyor.

Potansiyel müşteri belli; caddede arz fazlalığı var! O zaman en zayıf halka ile sektörden kopmalar başlıyor, dökülmeler hızlanıyor, tabela değişiklikleri, devirler, iflaslar…

Sonu hüsranla biten bir yığın girişim!

Büyük hayallerle, günübirlik yatırımlarla, plansız programsız yola çıkanların ticarete veda etmek zorunda kaldıklarını üzülerek gözlemliyoruz. Bu şekilde yemek sektörüne girip de kapatmak zorunda kalan kişi sayısı oldukça fazla. Yapılan yatırımlar, uçup giden hayaller, erken tükenen umutlar… Beş milyon lira yatırım yapılarak açılan dükkân iki ay sonra 500 bin liraya satılamıyor! Zayi olup giden onca malzeme; hepsi millî servet! Zayi olan sadece malzeme de değil; kaybolan öz güven, umutlar, hayaller yok olup gidiveriyor.

Kaliteli üretim yapamıyorsanız, lezzetiniz yok denecek kadar az ise; aile havasında bir ekip kuramamışsanız işiniz zor demektir.

Müşteriyi mekâna getirecek sebepleri yukarıda sıraladım. Bunları bir sac ayağı gibi düşünün ve bir ayak eksilirse topal kalacaksınız demektir.

Kalıcı işletmeler açmak için markalaşma sürecini iyi yönetmelisiniz. Sektörel alt kültüre sahip olmalısınız ya da bu kültüre hâkim yöneticiniz bulunmalı. Dikkatli hareket etmelisiniz.

Demek ki neymiş!..

Kaliteli ürün kullanacaksınız, mesleğinin hakkını veren ustalar çalıştıracaksınız, müşterinin dilinden anlayan satış elemanlarınız olacak… En önemlisi de bu kadroyu bir aile havasında yönetebilme becerisine sahip olacaksınız. Temizlik, kolay ulaşılabilirlik, misafir ağırlamanın incelikleri, müşteri beklentileri gibi etkenler de bu süreçte önemli yer tutuyor.

Bütün bu süreci tamamlayabilen işletmeler markalaşma sürecini de başarmışlar demektir.

Peki, ‘marka olduk, artık bize bir şey olmaz’ diyebilir miyiz? Böyle bir yanılgıyı aklınızdan bile geçirmeyin. Sürekli oyunda kalmak zorundasınız. Hizmet sektörünün cilvesi de bu işte! Eğer yeme içme sektöründe faaliyet yürütüyorsanız, dikkatiniz iki katına çıkacak demektir. Bir anlık boşvermişlikle rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi savrulur gidersiniz!

Yeme içme sektöründe başarılı olmak isteyen yatırımcı, markalaşma sürecinde ‘nirvana’yı hedefleyen girişimci; işini severek yapmalı, işine sadık olmalı, kaliteli malzemeden ödün vermemeli. Sunum elbette önemli ancak temizlik konusu kırmızı çizgisi olmalı…

Helal ürün tedarik etmeli, helal hassasiyetiyle çalışmalı, helal kazanmalı…

Çalışanlar ise içinden gelerek çalışmalı, aşkla üretmeli, son işiymiş gibi hassas davranmalı… Tabii olarak çalışana bu heyecanı yaşatacak olan da çalışma ortamı, çalışma şartları, çalışanın hakkını alabilmesi yani!

Bu hassasiyetle çalışan müesseseler / mekânlar başarıyı mutlaka yakalayacaktır.

Ekip işi önemli

Bu konuda, Türk mutfağının duayen isimlerinden Abdullah Korun’a kulak vermekte fayda var. Yeme içme sektöründe sadakati ayrı bir yere koyan Abdullah Korun, bildiği işi yapan insanların daha verimli çalışabileceği tespitini yapıyor. Ölçülü davranmayı, dengeli büyümeyi, bilgiyi, sevgiyi önceliyor.

Korun’a göre başarının şifresi farklı davranabilmekte saklı. Korun, işinde fark yaratan insanların başarıya ulaşabileceğini, severek ve isteyerek üreten insanların ise kalıcı başarıyı yakalayacağını ifade ediyor.

Yeme içme sektöründe yetişmiş eleman ihtiyacına dikkati çeken Abdullah Korun, “Ekip çok önemli.” diye de ekliyor.

Evet…

Kapıdaki güvenlikten bulaşıkhanede çalışana, temizlik elemanından garsona, kasiyerden aşçıya kadar ekibin önemine vurgu yapan Korun’a göre; ekibin uyumlu çalışması, ahengi, eğitimi ve iyi yönetilmesi başarı merdivenlerinin olmazsa olmazları arasında.

Özetle…

Büyük heyecanla giriştiğiniz ikram serüveni, kazanma yolculuğu, yeme içme hizmeti girişimi akamete uğrasın istemiyorsanız, tez zamanda kepenk indirmekten imtina ediyorsanız bunlara dikkat!

Bildiğiniz işi yapacaksınız; işinizi severek yapacaksınız, işini seven uzman insanlar çalıştıracaksınız, çalışanlarınızın hakkını teslim edeceksiniz, helal çizgiden sapmayacaksınız, kaliteli ürün kullanacaksınız, temizlik hassasiyetiniz her şeyin önünde olacak, güçlü sunuma sahip olacaksınız…

Bir sonraki yazımızda yeme içme sektöründe markalaşma serüvenine detaylı bir şekilde mercek tutmaya çalışacağım. Bu konuda sektörün ağır toplarının tespit ve tavsiyelerini satırlarıma misafir edecek ve sizlere ulaştırmaya çalışacağım.

Sağlıklı ve lezzetli günler diliyorum.