5 yaşında bir çocuk, bir okulun havuzunda tacize uğruyor. Bundan dolayı olayın gerçekleştiği kurumu suçlamak saçmalık; hatta kasten çarpıtmak olurdu. Bunu yapmamak lazım… Hiçbir okul çocukların, kadınların hülasa bir insanın taciz edilmesini kabul etmez. Bunu asla istemez. Buna kimse müsaade etmez. Buna kimse göz yummaz…
Ayrıca bu vakalarda olayın gerçekleştiği okulun adını öne atmak, sanki okul suçluymuş gibi davranmak gerçek suçlunun gölgede kalıp korunmasını sağlayacağı gibi dikkatlerin de suçtan uzaklaşıp bir tür siyasi polemik haline gelmesine sebep olacaktır. İşte bu durum tam olarak olayın bağlamından koparılıp istismar malzemesi haline gelmesi demek olur. İşte bu, 5 yaşında bir çocuğun acısına ekmek banıp yemektir. O çocuğun travmasını, uğradığı haksızlığı, yaşanan adaletsizliği hiçe saymaktır. Ailesini daha çok üzmektir. İşte bu, tam olarak en az o tacizci kadar adileşmektir.
Bir kesim, “Ensar olayı” diye ortaya çıktıklarında aynen böyle, aynen bu kadar adileşmişti. Altın görünce gözleri dönen barbarlar gibi saldırmışlardı. Ahlak, vicdan, hukuk, adalet derken bütün haysiyetlerini yitirene kadar satılığa çıkarmadıkları hiçbir şeyler kalmamıştı. Çünkü istismar edecekleri bir acı yakalamışlardı ve dün gece sabaha karşı ısırılmış acemi vampirler gibi saldırıp kan emiyorlardı. Günlerce bütün Türkiye’nin kanını emmişlerdi. Şakalar yapıyor, şarkılar söylüyor, çılgınlar gibi sarhoş olup yakaladıkları büyük hazinenin keyfini çıkarıyorlardı.
Bütün bunlar yaşanırken hiçbir suçu, dahli hatta bağlantısı olmamasına rağmen Ensar Vakfı davaya müdahil olmuştu. Avukat ordusuyla suçun ve suçlunun üzerine gitmişlerdi. Mahkemelerde mağdurun yanında durmuşlardı. Ama malum kesim için adaletin sağlanması, madenin kapanması gibiydi. Hatırlıyorum, tam o gün, tam orada, o mahkeme salonunda, içinde ve kapısının önündeydim. “Kazanılmış haklar geri alınamaz” motivasyonuyla mahkemeyi bloke etmek için bin bir türlü rezalet çıkarmışlardı. Salonun içinde, kapısının önünde ve dışarıda toplanmışlar nümayiş tertip etmişlerdi. Sloganlar atıyor, eğleniyorlardı. Bir politik zafer kazanmışlardı ve ganimet istiyorlardı. “Ensar kapansın”, “Hükümet istifa etsin”, “3. havalimanı yapılmasın”, şu kanun geçmesin(…) diye alakasız teraneler okumuşlardı.
Sapıklık bu… Döndü dolaştı pisliğini o malum kesimin ideolojik mabetlerinden birine bulaştırdı. Eğer okul, “marka değerimizi korumak” gibi trajik bir savrulmayla çocuğu hiçe saymasaydı, kamera görüntülerini silmeseydi, yani suça ortak olmasaydı; “Adını anmamak gerekiyor, okulu karıştırmayın suçluya hatta en fazla suça odaklanalım” derdim. Çünkü meseleyi bağlamından koparmak hakikate eziyet olur. Adaletsizlik budur. Ama o korkunç okul ve temsil ettiği ideolojinin takipçileri suspus olup markalarını koruyorlar. Çocuklar kimsenin umurunda değil. Tarihin karanlık çağlarından gelmiş yaratıklardan oluşan bir yalancılar ordusu, kafalarındaki ideoloji dedikleri paslı demirden miğferlerine aynı anda vurarak gürültü çıkarıyorlar sadece.
Ne kadınlar ne çocuklar ne de ağaçlar hiçbirinin umurunda değil. Türkiye’nin karşısında kadına şiddet ve çocuk tacizlerinden ekmek yiyen haysiyetsiz bir sürü var. Sıkı durun, ahlakınızı, adaletinizi koruyun. Onlardan intikam almak için onlara benzemeyin. Çocuğu koruyalım, ailesini koruyalım… Suçlunun yakalanması için ve suçla mücadele için gayret gösterelim…