İyilik hâli; bilinçli bir ilgi, duyarlılık ve çaba sonucunda oluşan bir durumdur. Kötülük hâli ise iyiliğin olmaması hâlidir. Akışına bırakılan her şey, giderek iyi vasıflarını kaybeder. Sağlığımız; onun devamına hizmet eden şartlara riayet ettikçe bizimle olur. Evimizin temizliği; gerektiği kadar temizlemeye devam ettiğimizde gerçekleşir. İlişkilerimiz; özenli yaklaşımlarla iyi olmaya devam eder. Sevgimiz; koruyan ve iyileştiren paylaşmalarımızla güzelliğini korur. Evlilikte güzel geçim; karşılıklısınırlarımızı koruyarak, güven ve özenle mümkün olur. Bağda, bahçede, tarlada; tarlayı bağı ve bahçeyi çok güzel tanzim ettik diyelim fakat bu güzelliğin devamı, bakımın da devamı ile mümkün olur.
İyi hâlin devamı; iyiliği başlatan unsurların sürdürücü unsurlar olarak da devamına bağlıdır.
Bizler evlenmeden önce muhatabımızı memnun edecek şekilde iyi ve güzel davranırız, jestler yaparız. Bunu da isteyerek yaparız çünkü beğenmiş ve sevmişizdir. Evlenme aşamalarında hep oldurmaya gayret ederiz ve sonrasında, “çok şükür oldu” deriz ve aynı evin içinde yaşamaya başlarız. İşte tam da bu noktadan sonra kimyamız değişmeye başlar. Çünkü algımız değişir. Nasıl mı? Nikâhın olması ve artık aynı evde yaşamak, “o eş benim” dememize sebep olur. “Bu durumda kendimi beğendirme telaşım bitmiştir. El ne der, derdi de yoktur. O artık “benim”. Burası da artık benim “evim” dedikten sonra bambaşka birisi olarak hayata devam ederiz. Bu bizim gerçekte var olan yapımızın ortaya çıkmaya başlanmasıdır. Sosyal onay endişesi taşımayan asıl yüzümüzdür. Oysa bir ilişkiye başlarken özenli, devamında özensiz; başlangıçta kibar, devamında kaba; başlangıçta sevgi dolu, devamında ise sıradan davranmak; var olan güzelliği harcamak, tüketmek ve bulunduğumuz yeri kurak bir toprak hâline getirmek anlamına gelir. Bu kendimizi salma, özenli yaklaşımı bırakma hâlimizdir. İşte bu, bizim kişilik kalitemizin açığa çıkmasıdır. Dışarıdaki hâlimizi daha güzeliyle evde yaşamak yerine, o güzel hâlimizi dışarıda bırakarak eve geliriz ki bu “Evdekiler güzel davranışı hak etmiyor” anlamına gelir ve bu bir insanın önce kendisine yaptığı en büyük haksızlıklardandır.
Kendisini özensizlikle kuraklaştıran; “Niye benden uzaklaştılar?” diye sormasın.
İyi hâlini dışarıda bırakarak evinde kötüleşen; “Niye bana saygı duyulmuyor?” diye sormasın.
Gözünü ve gönlünü dışarıda bırakıp bedenini eve taşıyan; “Niye beni sevmiyorlar?” diye sormasın.
Dilini dışarıda güzelleştirip evinde kaba davranan; “Niye bana yakın davranmıyorlar?” diye sormasın.
Ele iyi, içeride kötü davrananlar; “Niye yalnız kaldım?” diye sormasın.
Kendisinin değil, sürekli karşısındakinin eksiğini arayanlar; “Beni niye anlamıyorlar?” diye sormasın.
Sevmenin vermek değil almak olduğunu zannedenler: yalnızlık kuyusunun içinde debelenirken, “Ben niye buradayım?” demesin.
Yani; evdeki hâlimiz iyileşmeden, ilişkilerimiz daha iyiye gitmeyecektir. Kendimizin en iyi hâlini evde yaşamadan, değer vermeyi öğrenmeden, kendisine bakmayı değil de sürekli karşısındakine bakmayı bırakmadan; huzur bizim evimizin kalıcı misafiri olamayacaktır. Bunun için, “İnsan insanın aynasıdır” diyerek, aynadaki hâlimizi düzeltmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız ki, evin direği doğrulsun. Ekmeğimiz huzur ile yoğrulsun.