“Muhalefete aslında ne oldu?” derseniz benim için cevabı çok açık…

Masanın 5 artı 1’e inmesinin görünen sebebini 30.09.2022 tarihli, “Kılıçdaroğlu aslında ne yaptı?” başlıklı yazımda çok net olarak yazmıştım…

Kılıçdaroğlu çok güçlü bir şekilde CHP’nin adayı olarak ortaya çıktıktan sonra… 

Bu nokta atışı tahminde benim için önemli olan, o açık sebep değildi…

Asıl sebep, kuşkusuz bir “hakikat çarpması”ydı…

Çok büyük bir formasyonla üretilen yalanların, devlet kurumlarını yıpratmak için üretilen senaryoların, hakikate çarparak tuzla-buz olacağına inancım hiç eksilmedi zira…

Onun önünde de “Hak geldi, batıl zail oldu” mealindeki ilahi ve sorgulanamaz vaat idi, temel kaynağım…

En büyük sevincim, bu “koalisyon simülasyonu”nun seçimlerden önce o kaçınılmaz krizini üretmiş olmasıdır…

Muhalefetin “Metaverse Türkiye”sinde yaşanan bu “koalisyon krizi”nin ekonomi üzerinde zerre kadar bir tesir yapmamış olması da ülkenin siyasi olarak bir istikrarsızlık yaşamadığının göstergesidir…

Bugün masanın “dolgu elemanları” dışında iki etkin üyesi arasında yaşananlar, aslında bilinmeyen şeylerin depremi değildi…

Kaldı ki bu restleşmeye temel yapılan “aday dayatması” da ifade edildiği gibi son toplantının meselesi değildir…

Hiçbir müzakere, ilk adımda kopmaz diye inanıyorum; en azından bir şans daha vermek üzere…

Ve yine ilk adımda kopmadığının diğer göstergesi arkada bir arayış yerine, kameralar önünde ve bir daha dönmemek üzere yapılan zehir zemberek açıklamalardır…

Her iki tarafın aldığı açık tutumları kamuoyu dahi bilirken, onlar bilmiyor olabilir miydi?

Aslında yapılan şey karşılıklı ve her iki tarafında diğerindekini kabul etme ihtimali olmayan dayatmasından ibarettir…

Akşener en başından görmek istediği adayları dile getirdi, doğru…

Fakat aynı netlikte Kılıçdaroğlu da bunun olamayacağını ifade etti; bu da doğru…

Bu noktada eğer eleştirilecek bir kişi varsa o da bana göre bugün masanın yaşadığı bu krizin en büyük müsebbibi olan İmamoğlu’dur…

Bir türlü yerinde duramayan ve kazandığı gün itibarıyla başlayan şımarıklığının, Akşener’i de baştan çıkardığı çok açık değil mi?

Daha sonra karşılıklı ama “saman altından yürüyen” Akşener-İmamoğlu ittifakı, CHP’ye rağmen yürüdü ve Saraçhane’de artık örtülemez bir boyuta taşındı…

Kılıçdaroğlu sadece CHP’nin surlarında gedik açılmasına müsaade etmekle değil, aynı zamanda kendi siyasi sonunu hazırlamakla da karşı karşıya bırakıldı…

Bugün güya “ilkeli” olmakla ve kameralar önünde takınılan tavırla kendini haklı çıkarmaya çalışan Akşener, yaptıklarının CHP için ne anlama geldiğini hiçbir zaman kabul etmedi…

Belediye başkanları dışında bir seçenek de önermeyen Akşener, bana göre “bile bile” ve masadan kalmak üzere bu adımı atmıştır…

Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığında ısrarı ne ise Akşener’in tutumu da aynıdır bana göre…

Bu gelişmenin en olumlu yanı, seçimden önce olması ve ülkeye eskiyi vadeden anlayışın bir zarar veremeden ademe mahkûm olmasıdır…

Allah, bir yetki üslenmeden ekonomiyi altüst etmeden genç nesillere “koalisyon” denen ucubenin nelere mâl olacağını göstermiş oldu…

Bütün yorumları hüsran olmuş, suratları asık ama hâlâ yuvarlamaya devam eden candaşlar ne derse desin; en büyük kazanç budur…

Masa, hakikat dağına çapmış ve er ya da geç yine kazanmıştır…

“Yalanın binası olmaz…”; ilkeli siyasetin de kaybedeni…

İbret olur mu bilmem; ama hakikat budur…