Tarih bize hep uzak görünmüş, hep uzak, hep öteki. Sanki bundan daha yüz sene evvel bu topraklarda yaşamış olanlar başka bir milletin insanlarıymış gibi yapmışız şimdiye değin. Başkaları bizim tarihimizle övünmeyi bilirken biz kendi tarihimize düşman, kendi kendinden bigâne gafiller olarak öylece bakmışız. Ya da bakmak zorunda bırakılmışız.
Bilmem ne vakit masamda duran bir kâğıda not ettiğim birkaç cümle aklıma bunları düşürdü. O kâğıtta tam da şöyle yazıyordu “Macaristan Cumhurbaşkanından tarihi itiraf; Macaristan’ı iyi ki Türkler fethetmiş. Türkler tarafından yüz elli yıl boyunca yönetilmek bizim için bir şans. Yoksa ne dinimiz ne de dilimiz kalırdı.” Elhak! Doğru söylemiş. Ecdat onları da, onların dinlerini de, dillerini de korumuş da biz ecdadı koruyamamışız maalesef. Ben de tarihteki örneklerini bulayım, çıkarayım dedim kendi kendime. Hem vefa borcumdan bir ufacık miktar daha azalsın hem de vicdanım rahatlasın istedim.
Sömürgecilik denen bir kavram var tarihte. Öyle rezil, öyle sefil bir kavram ki harflerini kanla yazmış yazanlar. Türkler -özellikle Müslüman Türkler- böyle bir şeye hiç tevessül etmemişler. Zira onlar insanların ne yaşama haklarını ne de inanma haklarını ellerinden almayı kendi örflerine de kendi dinlerine de yakıştıramamışlar. Yapmıştır diyenler var biliyorum. Ne tuhaf şey! Avustralya gibi uzak kıta İngilizce konuşuyor, Afrika’da pek çok ülke Fransızca konuşuyor ama dünyada Türkler’den başka kimse Türkçe konuşmuyor. Öyle olsaydı şayet Latinler “Ne olaydı da şu Türkler bize daha evvel bey olaydı” der miydi hiç? Hem Türk demişken, Macarlar her ne kadar asıl kimliklerini kaybetmiş olsalar da esasında Türk’tür zaten. Macaristan kelimesinin Frenkçesi Hungary, Hun-garya’dan bozma bir kelime. Hungarya yani Hunların diyarı…
Şimdilerde bir yığın martavalla karşımızda dikilenlerin daha adları bile ortada yokken. Ve hatta çoğu dedelerimizin hükmü altında kralcılık oynarken dünyaya insanlık dersi vermiş ceddimiz. O çok konuşanlar kendi soylarından, kendi dinlerinden olanları bile katlettikleri vakitlerde Türk, Rum, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi bu topraklarda bir arada yaşamış. Yaşatmayı başarmış dedelerimiz onları. Şimdilerde yalan söyleyen, sahte olan para ediyor ya soykırım deyip de ortaya atılanlar dünyada eşi görülmeyen katliamlar yapıp da milletleri yok edenler değil mi. Mesela Cezayir’de Araplar, Yahudiler, mesela Amerika’da Kızılderililer, mesela Grozni’de Çeçenler ve daha kimler…
Şimdi Macar cumhurbaşkanı vicdanlı adammış, doğru söylemiş. Lakin bunu tarihte ilk söyleyen kişi değil o. Bundan onlarca sene evvel yine bir Macar düşünür şöyle demiş; beş yüz sene hâkimiyetleri altında yaşadığımız Osmanlılar bize yaşama hakkını tanımasalar ve günde yalnızca bir gayrimüslim öldürselerdi bugün Yunan, Sırp, Bulgar, Romen halkından bahsedilemezdi.” Aynı şeydi bir Bizanslı’ya kendi dininden olan haçlıların İstanbul’u yağmalaması sırasında “Müslüman sarığını kardinal külahına tercih ederim” dedirten.
Türkler, Müslümanlar için bunları söyleyebilirken bir de diğer tarafına bakın şimdi; I. Haçlı seferinde Kudüs’e giren haçlılar kırk bine yakın insanı Müslüman, Hıristiyan, Yahudi demeden katlediyorlardı. Hatta bu Müslümanlar kurnazdı mücevherlerini yutmuşlardır deyip de ölülerin karınlarını deşiyorlardı. Ya da daha yakın bir tarihe bakalım İngiliz kumandan, devlet adamı Winston Churchill Ortadoğu ile ilgili planları ile ilgili şöyle söylüyor: “Efendiler! Şunu iyi bilin ki bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir.” “Pes” der susarım ben.
Son sözü yine bir yabancıya söyletelim. Malumu ilam etmiş olacağız ama olsun. Kenya’nın isim babası olarak kabul edilen Kenyatta: “Batılılar geldiğinde bizim toprağımız onların İncil’i vardı. Bize gözlerimizi sıkıca kapatıp dua etmemizi söylediler. Biz de öyle yaptık. Gözlerimizi açtığımızda onların toprağı bizim ise İncil’imiz vardı.”
Oyun hep aynı… Halen dahi aynı…