İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu herkesin bildiği açık bir sır. Buna rağmen bölge ülkelerinin ve dünyanın tepkisini çekmek istemeyen ve yaptırımlarla karşılaşmak istemeyen İsrail, nükleer belirsizlik adını verdiği bir politikayı uyguluyor.  Buna göre, İsrail nükleer silahlara sahip olduğunu ne kabul ediyor ne de reddediyor. İsrailli devlet adamlarına bu konu sorulduğunda verdikleri cevap hep aynı: “İsrail, nükleer silahları Orta Doğu’da resmî olarak envanterine alan (introduce) ilk devlet olmayacak”. Bu müphem cevap, resmî olarak açıklanmasa da İsrail’in envanterinde nükleer silahların olabileceği manasına geliyor.

İsrail’in son Gazze saldırısı sırasında miras bakanı aşırı sağcı Amihai Eliyahu’nun Gazze’ye nükleer bir bomba atılabileceği yönündeki açıklaması ile birlikte ilk defa İsrailli bir devlet adamı, İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğunu açıkça itiraf etmiş oldu.

1952 yılında Atom Enerjisi Komisyonunu ihdas eden İsrail, sivil amaçlarla nükleer teknoloji geliştirdiği yalanının arkasına saklanarak askerî bir nükleer programı adım adım uygulamaya koydu. Bu noktada Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’dan ciddi bir teknoloji transferi yaptı. Her iki ülkenin de büyük oranda göz yummasıyla İsrail, güya gizli olarak Negev Çölü’nde inşa ettiği Dimona reaktörüyle ilk nükleer silahları 1967 yılında üretti. İsrail’in ürettiği nükleer bombaları 1979 yılında Güney Afrika’daki apartheid rejimiyle beraber test ettiği tahmin ediliyor. Bugün İsrail’in elinde 90 civarında nükleer başlık ve 100-200 nükleer başlık üretmeye yetecek kadar plütonyum olduğu tahmin ediliyor.

İsrail’in, bu nükleer silahları; savaş uçakları, kıtalararası füze ve denizaltılar yoluyla kullanabilme kapasitesinin olduğu da bugün herkesin bildiği bir sır. Özellikle denizaltılarda konuşlu nükleer silahlarla İsrail, nükleer stratejide ikinci vuruş kapasitesi denilen stratejik bir kabiliyete de sahip olmuş oluyor. Yani İsrail devleti nükleer bir saldırıya uğrayıp tamamen yok edilse de denizaltılarda konuşlu nükleer silahlarla saldırıyı yapan devleti tamamen ortadan kaldırma kapasitesine sahip.

İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin ilk defa nükleer silahları kullanmasında sonra sırasıyla SSCB (1949), İngiltere (1952), Fransa (1960) ve Çin (1963) kendi nükleer silahlarını geliştirdiler. Nükleer silahların yarattığı dehşet ve dünya üzerindeki tüm insanlığı yok edebilecek bir nükleer savaş tehdidi, 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (NPT) doğurdu. NPT, dünyayı nükleer silahlara sahip devletler ve sahip olmayan devletler olarak ikiye ayırmaktadır. ABD, SSCB, Çin, Fransa, İngiltere nükleer silahlara sahip devletler olarak tanınmaktadır. İsrail, bugün dünya üzerinde bu anlaşmayı imzalamayan üç devletten birisidir.

İsrail bunun ötesinde, kendisi dışındaki herhangi bir Orta Doğu ülkesinin nükleer silah üretmesini engellemek için Begin doktrini diye adlandırılan bir politikayı uygulamaktadır. Bu kapsamda Irak’ın Osirak reaktörü 1981 yılında, Suriye’nin Al Kibar nükleer reaktörü de 2007 yılında İsrail savaş uçakları tarafından bombalanmıştır. Yine İran’ın nükleer programını da baltalamak için Mossad’ın son 20 yıldır suikastlar ve siber saldırılar gerçekleştirdiği bilinmektedir.

İsrail’in, nükleer silahları, varlığını Orta Doğu’da garantileyen bir son çare olarak envanterinde tuttuğu ve kendisini tehdit eden bir saldırı ile karşılaşmadıkça bu silahları kullanmayacağı ile ilgili genel bir kabul bulunmaktadır. Buna rağmen son yapılan açıklamalar şunu göstermektedir ki; İsrail’de her geçen gün yükselen aşırı sağcı faşist zihniyetin nerede duracağı ve neler yapacağını kestirmek güçtür.

Diğer taraftan İsrail gibi radikal bir rejimin elinde nükleer silahların bulunması, güvenlik ikileminin doğal bir sonucu olarak Irak, İran ve Suriye gibi devletleri de nükleer silahlar edinmeye sevk etmektedir. Bunlardan İran, İsrailin takip ettiği inkâr siyasetini aynen uygulayarak nükleer silah geliştirmeye en fazla yaklaşmış olan devlettir. İsrail’in ardından İran gibi radikal bir rejimin de nükleer silah geliştirmesi demek, tüm Orta Doğu’da önlenemez bir nükleer silahlanmanın önünü açacaktır. Bundan ötürü Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi çok geç olmadan, İsrail nükleer silahlardan arındırılmalıdır. Aksi takdirde sadece bölgemizi değil; tüm dünyayı ateşe atabilecek bir nükleer savaş ihtimali, her geçen gün yükselen bir olasılık hâline gelmektedir.