Kahire gibi büyük ve kalabalık tarihi şehri kısa zamanda anlamının zorluğunu fark ediyoruz. Bir daha gelmeyi gönlümüze, aklımıza koyarak İskenderiye doğru ilerliyoruz. İkindiden sonra yola koyuluyoruz. Yolculuğumuz yaklaşık 3 saat sürüyor. Yol boyunca çok sayıda aşırı aydınlatılmış yerler dikkatimizi çekiyor. Sürücümüze buraların neden bu kadar aydınlık olduğunu soruyorum. Bu yerler siccin yani hapishane diye cevap veriyor. Mısır’ın en aydınlık mekânlarının hapishaneler olması çok tuhaf geliyor bana. Dışı aydınlık içi karanlık…
Hüsnü Mübarek rejimine en fazla direnen şehirlerin başında İskenderiye geliyor. Rejim devrildikten sonra Mursi yönetimine sahip çıkan İskenderiye, Sisi darbesinden sonra yine sıkıntılı günlere düçar oldu. Yol boyunca gördüğümüz siccinlerin sayısı artmıştır. Çünkü her gün gazetelerde hapse giren insanların haberlerini okuyoruz. 80 milyonluk koca ülkeyi darbe yapıp askeri rejimle yönetmek ne kadar mümkün olur bilmiyorum. Ama bir geçek var, dünyanın en kalabalık ve önemli Müslüman ülkelerin başında gelen Mısır darbeyle yönetiliyor.
İskenderiye, 4.5 milyon nüfusuyla Mısır’ın ikinci büyük şehri. Akdeniz’in liman kenti olan şehir Akdeniz kıyısındaki en büyük yerleşim yeri. Mısır ihracatının büyük bölümü bu limandan yapılıyor.
Şehri İskender M.Ö 332 Rodoslu bir mimara planlayarak kurdurmuş. İskenderiye adı da Büyük İskender’den geliyor. Bu şehir kurulduğundan beri hep önemli olmuş. Tarih içinde Persler, Bizanslılar ve Osmanlılar şehri yönetmişler. Mehmet Ali Paşa döneminde şehir büyük onarımlar görmüş, Mısır’ın merkezi haline gelmiş.
İskenderiye Kütüphanesi
İskenderiye denince aklımıza dünyanın en eski ve en büyük kütüphanesi geliyor. MÖ 3. yüzyılın başlarında yapılan müzenin bir bölümü kütüphane olarak kullanılmış. Bu kütüphanede 150 bin cilt el yazması eserin olduğu ifade ediliyor. Bu kütüphanede bilim tarihinde çığır açan matematik, fizik, kimya ve astronomi alanında çok önemli bilim adamları çalışmış.
Bir ayaklanma sırasında kütüphane Hıristiyanlar tarafından yakılmış. Aslına uygun yeni kütüphane 2002 yılında yeniden hizmete açılmış. Görkemli ve muhteşem bir eser. Kütüphane dikey bir biçimde yapıldığı için yukarıdan bakınca bütününü görebiliyoruz. Dışarıdan bakınca büyüklüğünü anlamak çok mümkün değil. Konu başlıklarına göre tasnif edilmiş bölümler, okuma salonları, sergi alanları var.
Gezimiz namaz saatine denk geldiği için vakit namazını kütüphanede kılalım istedik. Aklımıza gelmeyen başımıza geldi. Bu muhteşem kütüphanede mescid olmadığını söylediler. Çok şaşırdım. Gösterilen bir merdiven altında namazımızı eda ettik. Koca Müslüman bir ülkede, dünyanın en büyük kütüphanesinde mescit yok. İnşallah devrim sonrasında bu durum değişmiştir. Ben de neden şaşırıyorum, sanki Türkiye’de bu manzaraları yaşamamış gibi! Birçok kültür mekânında, alışveriş mekânında, eğitim mekânında hâlâ mescit yok!
Kayıtbay Kalesi
Deniz kıyısında Kayıtbay Kalesi’ni görmeye gidiyoruz. Kale Sultan Kayıtbay tarafından yapılmış. Burcu ve surlarıyla küçük ancak çok şık bir kale. Burçlar surlar estetik güzelliğe sahip. Yakın zamanda yeniden onarılan kale bakımlı görünüyor. Dış surların içinde geniş bir avlu var. Kalenin dışında çeşitli hediyelik eşya satıcıları var. Burada bulunan dünyanın yedi harikasından birisi İskenderiye Feneri 1500 yıllarda tamamen yok olmuş. Dünyanın en büyük ve yüksek fenerinin yerinde yeller esiyor. Fani dünya kime kaldı ki deniz fenerine kalsın. Dünyanın kaçıncı harikası olursa olsun, bu dünyada her şeyin bir sonu var diye düşünüyorum.
İskenderiye limanıyla önemli bir ticaret şehri. Sahil bandı boyunca çok sayıda balıkçı lokantaları var. Bu lokantalarda her türlü et ürünleri yanı sıra, her çeşit balık ürünlerini de bulma imkânı var. Lokantalar temiz ve hizmet kalitesi oldukça yüksek. Bu sahil lokantaları müşterilerle dolup taşıyor.
İskenderiye’nin genel görünümü hiç de iyi değil. Yıllar önce deprem veya savaş geçirmiş gibi bir atmosfer var. Binalar, caddeler kendi kaderine terk edilmiş durumda. Bütün binalar bakımsız ve toz toprak içinde. Bir garip perişanlık havası seziyorum. Dünyanın en ihtişamlı şehirlerinden birinsin bu mahzun ve sukut hali tedirgin edici. Bu görüntü beni son derece rahatsız etti. Çok üzüldüm. Sonra yaşananları hatırlayınca bu görünümün fırtına öncesi sessizlik olduğunu anlıyoruz. Çünkü devrim sırasında Kahire’yle birlikte İskenderiye de önemli ayaklanma merkezlerinden biriydi.
İskenderiye Müzesi
İskenderiye’yi daha yakından tanımak için tarihî dönemlere ait eserlerin bulunduğu Ulusal Müzeye gidiyoruz. Çok büyük bir müze değil ancak tarihe ışık tutacak önemli eserler bu müzede sergileniyor. Ulusal Müzede antik Mısır dönemine, Roma dönemine ait çok sayıda eser bulunuyor. En dikkat çekenler mumyalar. İbret vesikası olarak insanın önünde duruyor. Kendimi bir tuhaf hissediyorum. Mumyanın yerine kendimi koyuyorum. İster Fıravun ol, ister kral şu üç günlük dünyada toprak olmaktan başka bir son yok. Belki buradaki Fıravun gibi bir müddet mumya kalırsın en fazla. Müze yetkilileri mumyalama tekniği hakkında bilgi veriyorlar. Göründüğü gibi kolay bir iş değil, birçok safhadan oluşan uygulamaları var.
Roma Antik Tiyatrosu
Açık havada Roma dönemine ait çok eser kalmamış; ancak büyük bir Roma sütunu hâlâ ayakta. Bu sütun 27 metre uzunluğunda dünyanın en yüksek sütunu. Sütunun iki tarafında yatan aslan heykelleri bulunuyor. İskenderiye’nin genel havasındaki eskimişliğe uygun bir tablo. Roma Tiyatrosu da hâlâ canlılığını koruyor.
Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür; bir yeraltı sarayını da dolaştık, ancak ismini ve detayları not almadığım için unuttum. Mezarların olduğu, desenli sütunların bulunduğu bir yer. İnsanoğlu garip bir yaratık yerin üstünü de altını da ebedi kalacakmış gibi tanzim etmeye çalışıyor. Biraz araştırma yapmama rağmen bir bilgiye ulaşamadım. Siz siz olun, dolaşırken yanınızdan fotoğraf makinesini, kamerayı, not kâğıdını ve kalemi unutmayın. Rehberlerle dolaşıyorsanız ses kaydı da yapabilirsiniz. Bir önemli ipucu da, çekimini yaptığınız eserlerin altında ya da üzerinde yazılan bilgi notların çekimini yapmak. Bu notlar sonradan çok işinize yarayabilir. Yoksa sonra benim gibi bilgi aramak için didinip durursunuz
Mısır’ı hatta Afrika’yı yakından tanımanın yolu Nil Nehri deltasını takip etmekten geçiyor. Dünyanın en uzun nehri Nil 10 ülkeden geçerek Afrika’ya bereket getiriyor. İnşallah bir gün fırsatım olur, ömrüm yeterse bir Nil Belgeseli yapmak isterim. Ya nasip…