Ülke sinemaları arasında İran’ın öyle bir yeri var ki, netleşmeyen bir formül ile özgünlüğünü koruyor.

Lafı dolandırmadan çok net bir şeyi baştan söyleyeyim… İran Sineması’nı bugüne getiren şey rejimdir. 1979’daki İran İslam İnkılâbı…

Sinemayı çok sevdikleri, önem verdikleri, gelişimi için ne gerekiyorsa yaptıkları için değil… Daha çok ‘sansür sayesinde’ oldu. Sansür kurulundan senaryosunun geçmesini isteyen her sinemacı, sinemasını dolaylı anlatıma evirmek zorunda kaldı. Dolaylı anlatımı sinema diline de yansıtınca özgün bir manzara ortaya çıktı.

Daha önce de bu hususa dair şeyler yazmıştım. Bu noktayı daha fazla uzatmadan başka bir nüansa geçmek istiyorum.

Asghar Farhadi’nin son filmi Herkes Biliyor’u izleyince, İran filmlerine dair bir kanaatim daha da pekişti.

İran dışında çekilen hiçbir film İran filmi olamıyor!

Daha önce de çok örneğini gördük.

Özellikle 2000’li yıllarla birlikte İran dışına çıkan ve filmlerine orada devam eden yönetmenler, önceki dönemlerinin yakınından bile geçemeyen işlere imza attılar.

Muhsin Mahmelbaf bu isimlerin başında geliyor. 1979’daki devrimden önce polis yaralayıp hapis yatan, devrimin neferlerinden biri olan Mahmelbaf, sonrasında yönetime muhalif oldu. Ve ülkesinden ayrıldı. 2001’de vizyona soktuğu Kandahar filmiyle başlayan ‘selforyantal’ bir tutuma büründü. Ülkesindeki rejime karşı tepkisel duruşu kendisini başka yerlere savurdu. Sinemasındaki savruluş ise 2005’te Tacikistan’da çektiği Seks ve Felsefe filmi oldu. 1995’te Selam Sinema gibi bir filmi çeken adamın bu denli savrulmasından derin üzüntü duydum. Sonrasındaki filmleri de eskisini arattı.

Mahmelbaf en azından filmlerini Farsça çekiyordu. Bunu yapmayan isimlerin filmleri kesinlikle ve kesinlikle İran filmi olamadı.

Maalesef bu listeye Kiarüstemi’yi de eklemek durumundayız. Sinema tarihinin tartışmasız en önemli isimlerinden biri olan Kiarüstemi, sinemacının toprağı ile kurduğu bağın da en güzel örneklerindendi. “Devrim sonrası neden ülkenizden ayrılmadınız” sorusuna, “Bir ağacı toprağından ayırırsanız çürümeye mahkumdur” dedi. Öyle de yaptı. Toprağından hiç ayrılmadı. İki filmi hariç. 2010’daki Aslı Gibidir ve 2012’deki Sevmek Gibi filmlerini İran dışında çekti. Üstelik Farsça dışında dillerle. Kesinlikle İran filmi olmadılar. Hatta belki Kiarüstemi filmi bile olamadılar.

Farhadi de benzer bir tablo ortaya koyuyor. 2013’te Fransızca çektiği Geçmiş sonrasında 2018’de de Herkes Biliyor’u İspanyolca filme aldı. İran dışında çekilmiş olmasının yanında Farsça çekilmemesi de bahsettiğim özgünlük dokusunu zedeliyor.

Mesela Cafer Penahi bunu yapmadı. İnatla İran’da film yaptı. Kaçak da olsa İran’da yaptı. Filmi yasaklansa da yaptı. Evet Penahi’de de selforyantal bir tutum seziliyor fekat en azından filmleri Farsça ve toprağında çekiliyor.

Kati bir kanaat belirtmek istemiyorum. Emin değilim…

Dili Farsça olmayan filmler bende İran filmi olamıyor.

İran’da çekilmeyen filmler bana İran filmi tadı vermiyor.

İran Sineması’nı İran Sineması yapan unsurlar nedir deseniz sanırım bu iki nokta mutlaka içinde oluyor. Başka bir toprakta ve başak dille yapılan filmler İran filmi olmuyor.

Olamıyor.