İslâm, madden ve manen teslim olmaktır. Allah’ın ve Rasûl’ünün dileği üzere teslim olmak… Hak için gönlünü temizlemek. Gönlünü bedenine, bedenini gönlüne uydurmak! Bu hale ulaşan mü’min ise mükemmel bir insan haline ulaşır. İslâm’da asıl olan bu güzel hale erişmektir. Böyle bir mü’mine de; güzel ahlâklı denir.
Ahlâk deyince düşünce âlemimizde geniş manâlar, ifadeler ve pek çok hikmetler akla gelir.
Kelime olarak Ahlâk: Huy, seciye, adet, insanda kendiliğinden meydana gelen yerleşmiş davranışlar demektir. Hulk kelimesinin çoğuludur.
İslâmiyet ahlâkı başlı başına bir ilim olarak ele almıştır. Onu incelemiş, kaidelerini ortaya çıkarmış ve insanların hizmetine sunmuştur. Kemale, olgunluğa, fazilete kavuşma yollarını gösterdiği gibi, bunun zıddı olan kötü huylardan da uzaklaşma cihetini bildirir. Çünkü toplumların yıkılıp yok olmadan hayatını sürdürebilmeleri, ahlâken düzgün olmalarına bağlıdır. Tarih şahittir ki, ahlâken kötüleşmiş milletler, refahen yükselmiş bile olsalar yine de yıkılıp gitmişlerdir.
Ahlâk ilmi genel anlamda ikiye ayrılır:
Ahlâk-ı Hasene; yani güzel ahlâk. Ruhumuzda alışkanlık haline gelen iyi huylar demektir. Ahlâk-ı Zemîme ise kötü ahlâk demektir. Kötü huylar ve alışkanlıklar.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Müslüman güzel ahlâklı, takva sahibi bir kişi olma gayesinde olur. Zira dinimiz güzel ahlâka çok önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim ve Hadislerde bu hususta pek çok emir ve tavsiyeler mevcuttur. Güzel ahlâklı mü’minlere de hayrete şayan nice müjdeler verilmiştir. Hatta Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“-Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Kitabü’l-Ahlâk 8.)
O’nun bütün hayatları güzel ahlâk üzere geçmiştir. O güzeller güzeli Peygamberimiz (sav) yaşayışlarıyla Kur’an’ın canlı bir timsâli olmuşlardır. Bundandır ki Hz. Aişe (ra) annemize;
“-Peygamberimizin ahlâkı nasıldı?” diye sorulunca;
“-(Siz Kur’an’ı okumuyor musunuz?) O’nun ahlâkı Kur’an ahlâkı idi, “ demişti. (Müslim, Salâtü’l-müsafirin 139.)
İslâm Ahlâkını bizzat yaşayışlarıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ortaya koydukları için, konumuzda O’nun ahlâkından da örnekler vereceğiz. Zira O’nsuz İslâm Ahlâkı düşünülemez. İnsanlığa, insanlığın zirvesini bizzat tatbik ederek O göstermiştir. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir:
“-(Ey Habibim!) Hiç şüphesiz sen, büyük bir ahlâk üzeresin.” (68 Kalem 4.)
O halde Allah’ın Rasâlüsallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin hayatından anlattıkça İslam ahlâkını da öğrenmiş oluruz.
“ÖFKELERİNİ YUTANLAR”
Gerçek bir mü’min Allah-u Zü’l-Celâl’in buyruklarına uyduğu zaman, hem O’nun rızasına kavuşur ve hem de cemiyet hayatında sevilen bir kişi olur. Mü’min kardeşleriyle güzel geçinir. Allah’ (cc) buyurdukları veçhile:
“-(Onlar) öfkelerini yutanlar, insanlar(ın kusurların)dan af ile geçenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (3 Al-i İmran 134.)
Böyle bir mü’min kalp ve ruh bakımından insanı olgunlaştıran ilim ve amellerle mücehhez olur. Takvaya erer. Bu sebeple Efendimiz (sav) :
“-Hayırlınız, ahlâk bakımından en güzel olanınızdır” (Tirmizî, kitabü’l-birr 47) buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerife binâen Rasûlullah (sav) Cenab-ı Hakk’a dua edip kendisini iyi edep ve güzel ahlâkla tezyin etmesini niyaz ederdi:
“-Allah’ım! Yaradılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.” (Müsned 1, s. 403.)
O’nun bu irfanını, faziletini, sadakatini ve güzel huylarını anlatarak, övücü şiirler söyleyen şairi Hassan b. Sabit (ra) şöyle der:
“-Ben sözlerimle Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemimedhedip övmeye gücüm yetmez. Lâkin O’ndan bahsedip O’nu övmemle, sözlerimi kıymetlendirebilirim.”
Ne güzel bir ifade ve tespit. Bizler de “âlemlere rahmet olarak gönderilen” o güzel insanı hakkıyla övemeyiz. Çünkü O’nu Rabbi övmüştür. Bizler ancak O’ndan hikmet ve faziletler alabiliriz. Çabamız bu olmalıdır. Kâinattaki zerreler adedince övgü, salât-ü selâm O’nun üzerine olsun.
İnsanlarla güzel geçinmek ve kızmamak hususunda bakınız Efendimiz’den (sav) Enes (r.a.) ne haber verirler:
“-Andolsun ki, Rasûlullah’a (sav) on sene hizmet ettim, bana öf demedi. Yaptığım bir şey için: Niçin yaptın, (yapmam gerekirken) yapamadığım bir şey hakkında; şöyle yapmış olsaydın ne olurdu, demedi.” (Buharî, edeb 39.)
ALLAH KORKUSU VE GÜZEL HUY
Ağızdan çıkan her sözün kontrol edilmesini bildiren Efendimiz, güzel huyun kıymeti ve kötü söz hakkında şöyle buyurur:
“-Kıyamet günü, mü’min kulun mizanında güzel huydan daha ağır basacak hiç bir şey yoktur. Allah, fena lâf konuşana buğzeder.”(Tirmizî, kitabü’l-birr 62.)
Şu zikredeceğimiz hadis-i şerif ne kadar dikkat çekici ve de iyi ile kötü yönü ne güzel açıklayıcı:
EbûHureyre (r.a.) demiştir ki; Rasûlullah’a (sav), insanları cennete en fazla sokan şeyin ne olduğundan soruldu. Rasûl-i Ekrem:
“- Allah korkusu ve güzel huydur” buyurdu. (Başka bir zaman): İnsanları en fazla ateşe sokacak nedir diye sorulunca da: -Ağız ve ırz” buyurdu. (Tirmizî, kitabü’l-birr 62.)
İnsanoğlu nice sözleri fütursuzca söyler. Ama sonradan pişman olur. Fakat onu geri almak mümkün müdür? Bunun içindir ki Hz. Ebu Bekir (ra) Efendimiz bazen, ağzında bir taş bulundurur da, hemen bir söz söyleyemezmiş. Düşünür, hayırsa konuşur, aksi ise susarmış. Öyle ya, atalarımız da, söz gümüş ise, sükût altındır, demişler ya.
Hayâ da ne güzel bir huydur. Utanan insanda güzel haller mevcut olur. Allah’ın Rasûl’ü hayâ ehli idi. İslâm’ın hayâya verdiği önemi de şöyle belirtirler:
“-Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı hayâdır.”(Muvatta, hüsnü’l-hulk 9.)
Mü’min, hayâ ehli oldukça güzelleşir, nurlanır. İnsanların emanını ve ilgisini cezbeder. Bu durum ileriye varınca kul Rabbinden çok hayâ etme haline ulaşır. Kalp Allah’a dopdolu imanla hayat bulur. Artık bütün hayatını Hakk’a göre ayarlar. Bu husus hadis-i şerifte şöyle haber verilir:
-İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor:
“Rasûlullah (sav) “Allah’tan hakkıyla hayâ edin!” buyurdular. Biz: Ey AllahınRasûlü, Elhamdülillah, biz Allah’tan hayâ ediyoruz dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: “Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız hayâ) değil. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, karnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhireti dilerse dünya hayatının ziynetini terk etmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah’tan hayâ etmiş olur.”(Tirmizî, sıfetü’l-kıyame 24.)
Görüldüğü üzere manevi ve maddi bütün azaları içerisine alan hayâ, Allah’tan gerçek utanmayı ve O’na, verdiği sayısız nimetlere karşı en güzel şekilde şükrü gerektiriyor. Cenab-ı Hakk kendinden hakkıyla utanıp, bunun gereğini yerine getiren salih kullarından eylesin. Hayâsızlıktan korusun. Zira hayâ ne kadar güzelse, hayâsızlık ve edepsizlik de o kadar kötüdür.
İnsanların hatalarını ve suçlarını araştırmak ve açıklamak ne kötü bir huydur. Halbukimü’min kendi suçlarını görüp onları düzeltmek için uğraşmalıdır. Hz. Ömer (ra); “kendi kusurlarımı görüp düzeltmekten, başkalarının hatalarını göremedim,” demişti. Allah (c.c) böyle kullarını şöyle över:
“-Kim sabreder (suçları) örter (bağışlar)sa, bu iş şüphesiz, yapılmaya değer işlerdendir.”(42 Şûra 43.)
O halde özetle:
Müslüman insan; yalandan, riyadan, koğuculuktan, gıybetten, gururdan, öfkeden, israftan, cimrilikten kaçınmalı, fuhuş ve edepsizlik gibi nice kötü ahlâkayaklaşmamalı ve bunların zıddı olan faziletli huylara sahip olmalıdır.
Riyadan yani gösteriş ya da başka gayelerden arınmalıdır. Yaptığı ibadet ve hayırlı işleri sadece Allah için yapmalıdır. O’ndan başka bir gaye güdülürse bilmelidir ki, hepsi boşa gitmiştir. Riyakârlıkla yapılan iş ve ibadetler âhirette yüzümüze çalınacak ve emekler boşa gidecektir. Allah’ımız korusun bu halden.
Evet, bunlar ve diğer kötü huylar hakkında pek çok ayet ve hadis mevcuttur.
Yine mü’min kişi; haklara saygılı, güler yüzlü, şefkatli, sevgi dolu, cömert, doğru, mütevazı, adil; söze sadakat, tevbe ve şükür gibi güzel ahlâkın gerektirdiği sıfatlara sahip olmaya bütün hayatında gayret etmelidir. İşte bütün bunlar güzel ahlâkın gerektirdiği hususlardır. Mü’min bu sıfatlara sahip olduğu zaman, kemal sahibi bir insan olup, Allah ve Rasûl’ünün rızasına da ulaşmış olacaktır. Çünkü bu hal, onun iman açısından yüksek bir noktaya ulaştığının en bariz misalidir. Baştan beri de konumuzun özünü bu mümtaz haller teşkil etmekteydi. Ayet-i kerime ve Hadis-i Şeriflerin de daima bu manayı telkin ettiklerini gördük. Bu yönde bir hadis-i şerif daha zikredelim:
“-Mü’minlerin iman itibariyle en kâmili, ahlâkça en güzel olanı, ailesine en yumuşak davrananıdır.”(Tirmizî, iman 6.)
Demek ki güzel ahlâklı insan, ailesine de güzellikle muamele yapmalıdır. Rabbimiz cümlemizi güzel ahlâklı kullarından eylesin.