Washington Post gazetesinin de belirttiği gibi “2023'te dünyanın en önemli seçimlerine” aylar kala, Türkiye içte ve dışta hareketli günler geçirmeye devam ediyor. Seçim tarihi açıklanmış olmasına rağmen altılı masanın adayının hala açıklanmamış olması oldukça dikkat çekici. Altılı masadaki iç münakaşalar devam ederken bir de eski Pentagoncu Michael Rubin'in Ali Babacan'ı destekleyip Ahmet Davutoğlu'nu FETÖ'cülükle itham ettiği sosyal medya paylaşımı ortalığı daha da karıştıracak gibi gözüküyor. Şu bir gerçek ki okyanus ötesinden gelen bu tarz garip mesajlar, Ali Babacan'ın büyük tepki toplayan son Baykar çıkışı, muhalefete daha ortada kesinleşmiş bir aday bile yokken şimdiden puan kaybettiriyor.
Ülke içindeki gelişmeleri hepimiz nefes tutmuş takip ederken ülke dışında da her an neredeyse dünyanın gidişatını değiştirebilecek adımlar atabileceğimizin sinyallerini alıyoruz. Bu hafta dış siyasete dair son derece önemli açıklamalarda bulunuldu.
Bunlardan kuşkusuz en önemlisi, Suriye'ye her an kara harekatının başlayabileceğinin duyurulmasıydı. Peki Suriye ile bir yakınlaşma söz konusuyken neden söz konusu harekat gerçekleştirilmek isteniyor? Türkiye'nin tezi, Rusya ve ABD tarafından söz verildiği gibi YPG'nin sınırdan 30 kilometre geriye çekilmediği ve sınırların güvenliği için böyle bir operasyonun gerekli olduğu yönünde. ABD ve AB ülkeleri PKK/YPG terör örgütüne desteğini sürdürürken Türkiye kendi göbeğini kendi kesmek istiyor.
Bir diğer önemli açıklama, NATO'nun genişlemesi hakkındaydı. Bildiğiniz gibi, Türkiye, İsveç ve Finlandiya mayıs ayında NATO'ya katılmak için başvurduğundan beri, terör örgütlerine kucak açtıkları gerekçesiyle iki ülkenin birliğe girmesini veto ediyor. Türkiye tekrar, “İsveç'in NATO üyeliğini mevcut haliyle onaylayacak konumda değiliz” açıklamasında bulunarak özellikle İsveç'e karşı temkinli tutumunu bildirmiş oldu. Geçen hafta başkent Stockholm'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a benzeyen bir maketle gerçekleştirilen eylem büyük tepki çekmişti. Fransız basınına göre iki ülkenin NATO üyeliği seçimlere kadar sarkabilir; ancak ABD, Türkiye'ye F-16 satma vaadiyle süreci hızlandırmak istiyor. Mevlüt Çavuşoğlu ABD'ye düzenlediği ziyarette tam da bunun altını çizerek “F-16 talebi ile İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin bağlantılı olmadığını” belirtti.
Çavuşoğlu’nun son günlerde yaptığı bir diğer önemli açıklama da Türkiye-Yunanistan ilişkilerini ilgilendiriyor. Dışişleri Bakanı'na göre, ABD Türkiye'ye F-16 ve Yunanistan'a F-35 satma girişimiyle, iki ülke arasında gözettiği dengeyi bozuyor. Çavuşoğlu'na göre aynı denge, Kıbrıs'ta Türk kesimi ile Rum kesimi arasında da artık gözetilmiyor. Türkiye ile yaşadığı tansiyon artarken Yunanistan Ege denizinde “Yıldırım Tatbikatı” ile deniz gücünü test ediyor. Daha önce Yunan basını, Atina'nın Türkiye’ye karşı askeri hava üstünlüğü kazandığını bile iddia etmişti. Özellikle ABD ve Fransa'ya sırtını dayayan, AB'nin “şımarık çocuğu” Yunanistan, yine Batı'ya çok güvenen ama ortada bırakılan Ukrayna'dan hiç ders almamış gibi gözüküyor.
Ukrayna demişken, ülke Zelenskiy yönetiminde felaketten felakete sürükleniyor. Önceki gün Kiev yakınlarında yaşanan helikopter kazasında Ukrayna İçişleri Bakanı ve yardımcısı dahil 16 kişi hayatını kaybetti. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş son sürat devam ederken ABD Ukrayna'ya (Türkiye'ye parayla satmadığı) Patriot hava savunma sistemleri de bulunan askeri yardımlar göndererek savaşı daha da kızıştırıyor. Türkiye ise iki ülke arasındaki yoğun diplomasi trafiğine devam ediyor. Ülkemiz, Ukrayna ve Rusya arasında “yerel bir ateşkes ve küçük bir yerel gerilim azaltma için baskı yapmaya hazır” açıklamasında bulunarak bir kez daha barışın adresi olduğunu kanıtladı.
Sonuç olarak, Suriye'den Yunanistan'a, NATO'nun kaderinden Ukrayna savaşının seyrine kadar Türkiye'nin alacağı kararlar birçok bölge ve ülke için hayati değişikliklere sebep olabilir. Eskiden sadece ülke içine yön verirken şu anda ise dünyayı şekillendirecek kudrete sahibiz. 14 Mayıs itibarıyla bu kudretin artarak devam etmesi dileğiyle...