Bazı zamanlar kimin kim olduğunu, kimin kiminle olduğunu anlamanın çok zor olduğu zamanlardır kâri. Eskilerin dediği “at izinin it izine karıştığı” zamanlar işte söylediğim. Anlayamazsın yüzüne gülenin ardında ne düşünceler sakladığını, yüzüne bakar ama gözünü oymak için de bin türlü plan yapar. Fark etmek de öyle kolay değildir, hatta çoğu zaman imkânsıza yakın bir kertededir bu. Zira aklı nefsinin hükmüne girmiş ve vicdanını çoktan terk etmiş adamların hilelerini kavramak saf bir gönlün işi değil bence.
Şu yaşadığımız zamanlar ve gözlerimizin önünde olanlar da bana kalırsa tam bunun gibi. Bin türlü belayla mücadele etmek zorunda kalmışken bir de içimizden çıkan ve sessiz, derinden hilesini, nefretini ve kinini gizliden gizliye yürütenler var. Tuhaf ve garip ama bu devletin topraklarında yaşayıp da devletin menfaatine ne olursa ve ne olacaksa pis bir hırsla sarılan insanlarla dolu etrafımız. Memleket bir yandan açık bir şekilde saldırı altındadır ve askerler cephededir bunlar devletin yaptığına muhalif ve düşman ne diyor ve ne istiyorsa onu yapar ve onu söylerler. Dünyaya yayılan illet memlekete neden bulaşmadı diye neredeyse isyan edip, gelsin yayılsın diye ellerinden gelse kendileri sokuverecekler insanların bedenlerine. Bu kadar hainlik nasıl mümkün olabilir diye hayret ediyor insan, hem de çok fazla hayret ediyor.
Allah milletimizi de devletimizi de korusun. Zira derdi çok bu milletin. Dışarıdan gelen, içeriye giren, satan ve satılık olan çok hem de çok düşman var.
…
Samimiyetimle söylemem gereken bir şey var aslında;
“Memlekette kimin yerinde olmak istemezsin?” diye sorulsa bana. Sanırım “Cumhurbaşkanımızın yerinde olmak istemem” diye cevap veririm.
Eleştiriyi, beğenmemeyi ve hatta sevmemeyi de anlıyorum aslında ama göz göre göre de ihanet etmeyi, her ne ise menfaatleri bunun için bu toprağın insanlarının mukaddes saydığı her şeyi satmayı bir türlü anlayamıyorum. Karşılığında ne almış olabilirler ki diye merak ediyorum hep.
Zor iş be kardeşim, gerçekten zor iş. İnsan kendi dertli başının devasını bulamazken, hatta bir evin içindeki insanları idare edemezken o bütün bir memleketi idare etmeye çabalıyor. Hem de sadece gözünün gördüğü, bildiği ve bulduğu dertlerle değil içeride olan, bu vatanın ekmeğini yiyen, suyunu içen ama bir türlü “buralı, buradan” olamayanla uğraşıp duruyor. “Allah dağına göre kar verir” derler, biliyorum. Lakin kar da kışın yağar. Bu öyle de değil ki ne yandan geleceğini ne yandan eseceği ne yandan vuracağı belli değil ki.
“Allah yardımcısı olsun ve Allah güç kuvvet versin” demekten başka yapacak bir şey yok maalesef.
…
Böyle bir halde aklıma tek bir cümle geliyor;
“İçimizdeki ahmaklar yüzünden sen bizi helak etme Allah’ım”