Mültecilerin Helen duvarına çarpıp, sınır boylarımıza çırılçıplak atılmaları ülkemizdeki ırkçıları bir miktar rahatlamaya sevk etmiş görünüyor. Hatta, çürümüş ideolojilerinin oksijen tüpü haline getirdikleri “mülteci düşmanlığına” bir süre ara verdiler. Elbette isterlerdi ki, Suriyeli garibanlar yoldaşları Esed’in kucağına itilsin. Fakat, mülteciler yönlerini Batı’ya çevirdiler. Şimdi, insan hakları tiyatrosunu oynamak ve ne kadar adil birer solcu olduklarını göstermek zamanı.
Fakat elbette Batılı efendilerine karşı değil. Garibanları sınıra zorla (!) süren Türkiye’ye karşı. Ne güzel değil mi? İşgal ederken de haklılar, yok ederken de, insanları sınırlarından sokmayıp yine Türkiye’yi suçlarken de..
MÜLTECİLER ÜLKELERİNİ NEDEN TERK EDİYOR?
Topraklarımız üzerinden Avrupa’ya doğru hareket halinde olan mültecilerin milliyetlerine bir bakın. 3 bin yıllık bir medeniyete sahip Afganlar neden ülkelerini terk etmek isterler. Gazne’nin, Kunduz’un, Kandahar’ın insanları neden yoldalar? 1979’dan beri önce Rusya‘nın, daha sonra ise 50 kadar Batılı ülkeyi peşine takan ABD’nin işgaline uğradıkları için olabilir mi?
Ya Iraklılar? ABD işgali yüzünden 4 milyonu mülteci durumda. İran destekli şii terör gruplarının saldırıları nedeniyle 5 milyon Sünni ise iç göç yaşıyor. Çadlılar ve Malililer, Fransa’nın saldırı yüzünden, Suriyeliler ise Rusya’nın ve desteklediği mezhepçi fanatiklerin vahşetinden kaçıyor.
Dünyanın en fazla göç veren ülkelerinin başında Rusya geliyor. İşgal ettiği Kuzey Kafkasya’dan 1994’ten bu yana 300 bin Çeçen, İnguş, Dağıstanlı ve Kırımlı kaçtı. Bir kısmı ise Polonya sınırında, Avrupa’ya geçmeyi bekliyor.
Dünyadaki mülteci sorunun kaynağının “iştahları bir türlü kapanmak bilmeyen” sömürgeciler olduğu açık değil mi?
İŞGAL ET, DİKTATÖRLÜKLERİ BESLE
İşgal eden onlar. Esed ve İran’daki molla rejimi gibi diktatörlere destek verip, azgınlaştıran onlar. İnsanları evlerinden, yurtlarından eden onlar. Şimdi ise Yunanistan önünde “barikat kurup”, evlerini başlarına yıktıkları insanların kendilerine ulaşmalarını engelliyorlar.
1. Dünya Savaşı sonrasında, Yahudiler yurtsuz kalıp, Sovyetlerin zulmünden kaçanların sayısı artınca BM 1951’de toplanıp, Cenevre Sözleşmesi’ni 144 ülkeye imzalatmıştı. Bu sözleşmeyi başta Türkiye olmak üzere, pek çok Ortadoğu ülkesini sıkıştırmak için kullandı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğini ise adeta bir sopa gibi kullanmaktan çekinmedi. Şimdi, kendisi imtihanda.
Suriyeli mülteciler içinde “okumuş, meslek sahibi olanları” ülkelerine “seçerek” alan Avrupa, şimdi “sadece kimsesiz çocukları” almayı kabul etmiş durumda. 10 bini Almanya’da, “100 bin mülteci çocuk Avrupa’da kayıp” iken Merkel’in aldığı bu karar, insanların kanını iliğini tüketip, yine de iştahı kapanmayan Batı’yı nasıl da özetliyor.
Tunuslu Hannibal, Cannae’de Roma duvarını yıkmıştı. Mülteciler ise kendilerini sömüren, “21. asrı sürgünler çağına” döndüren Batı’nın ördüğü Helen duvarını yıkıp geçecekler.