Türkiye, çalkantılı ve gergin geçen uzun bir cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasından sonra yeniden seçim sathı mailine girdi.

Özellikle İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanlıklarının seçimi hem muhalefet hem de Cumhur İttifakı açısından önemli.

Muhalefet açısından İstanbul ve Ankara’da yaşanacak olası hezimet, genel seçimlerde yaşanan hezimetten sonra tam manasıyla bir çöküşe neden olabilir.

Bundan dolayı Cumhuriyet Halk Partisi ve müttefiklerinin İstanbul ve Ankara seçimlerini kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını öngörebiliriz.

Bu noktada her iki şehirde de seçimlerin iktidar ve muhalefet arasında çok çekişmeli olacağını şimdiden söylemek mümkün.

Özellikle İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin işinin muhalif çevrelerdeki algıya nazaran hiç de kolay olmadığını, Ekrem İmamoğlu’nun ciddi handikaplarla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.

Her şeyden önce Ekrem İmamoğlu beş sene önceki seçimlerdeki gibi bilinmeyen ve tanınmayan bir aday değil. Bugün İmamoğlu, beş yıldaki performansından oluşan bir karneyle halkın karşısına çıkacak ve bu karne oldukça zayıf bir karne.

Zira İmamoğlu başından itibaren İstanbul’u önceleyen bir başkan olmayacağını ve İstanbul’un ötesinde bir siyasi ajandanın kendisi açısından öncelikli olduğunu tüm Türkiye’ye gösterdi.

Bundan dolayı vaktinin önemli bir kısmını, İstanbul’un sorunlarını çözmeye adamaktan ziyade cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni dizayn etmek için PR kampanyalarıyla harcadı.

Haddizatında İmamoğlu İstanbul’da hizmete dayalı bir siyaset ortaya koysaydı ve bir başarı hikâyesi yazabilseydi 14 Mayıs seçimlerinde tartışmasız bir şekilde muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olabilirdi. Ama İmamoğlu hizmet siyaseti yerine PR siyasetini tercih etti.

Bugün İstanbul’da yaşayan vatandaşlar açısından Ekrem İmamoğlu’nun adıyla anılan büyük bir hizmet, yatırım ya da gelişme yok.

İstanbul’da yaşayan bir seçmen olarak İmamoğlu’nun benim aklımda kalan en büyük hizmeti “atık su arıtma tesisi temel atmama” töreni oldu.

İstanbul gibi büyük kentleri yönetmek âdeta bisiklete binmeye benziyor. Pedal çevirmeyi bıraktığınız zaman düşmeniz ya da durmanız kaçınılmazdır. Hatta İstanbul gibi zor şehirler, bayır yukarı gitmek demek olduğu için geri geri gitmeniz de muhakkak.

İstanbul’un da ulaşım ve yeşil alan gibi sorunlarında son beş yılda geriye doğru gittiği çok açık görülüyor. Kentsel dönüşüm konusunda ise bir arpa boyu yol alınamadığı herkesin malumu.

Bütün bunlardan dolayı muhalefetin mahallî seçimlerde yerel meseleleri, hizmetleri ve projeleri tartışmaktan ziyade ajanslarda pişirilen PR kampanyaları, kimlik, ideoloji ve ulusal meseleler üzerinden bir propaganda yürütmeye hazırlandığı görülüyor.