Çocuğu kollarından ve ayaklarından tutarak servisten indirdi. Ağzı bantla kapatılmış olan 10 yaşındaki erkek çocuk, gözleri yarı açık ve hareketsizdi. Ormanlık alanda bir ağacın altına uzatılan küçük bedeni kıpırdamaya başladı. Ayakları yeri süpürüyor, yavaş yavaş hareket ediyordu. Servis şoförü yere koyduğu çocuğu tekrar kollarına aldı. Az ilerdeki göletin kenarına götürdü ve çocuğun kafasını suya gömdü. Çocuğun ayak hareketleri arttı. Kollarını da son bir umutla ve hızla çırptı. Lakin adamın güçlü kollarından kurtulması imkansızdı. Adamın gözlerinde korku ve dehşet yer değiştirip duruyordu.
-Kestiiiik!
Ağzında purosu, boynunda fuları ile kameranın arkasından sahneyi izleyen yönetmenin sesiydi gelen. Birkaç adım öne çıkıp sözlerine devam etti.
-Çok güzel. Yalnız gözlerde korku ve dehşet istemiyorum. Soğukkanlılığını hissettir izleyiciye ki senin bu duygusuzluğun karşısında onlar dehşete kapılsın. Kesinlikle acıma duygusu görmek istemiyorum yüzünde ve gözlerinde. Hadi bakalım tekrar deniyoruz. Son iki, üç, motor!
Çekim bitti. Yönetmen yanındaki kadına döndü.
-Hadi canım sıra sende. Evladını kaybetmiş olmanın yıkımı, eşini aldatmış olmanın utangaçlığı ve yasak aşkın işlediği cinayet. Seyirci her üç duyguyu da sende görecek. Önce acıyacak, sonra kızacak ama sonra arada kalacak. Bir yandan servis şoförünü suçlarken diğer taraftan yaşadığın yasak aşka duyulan tepkiyi silmemiz lazım. Ellerindeki kelepçelerin seni mahkum eden kaderin olduğunu hissettir. Hadi bakalım göreyim seni.
Yönetmen elindeki textlerle beraber koltuğuna yumuldu. Ellerini kirli sakallarına götürdü ve kadını izlemeye koyuldu. Yanında bulunan ve daha genç yaşta olan asistan yönetmen, utangaç bir edayla söze girdi:
-Efendim, senaryo çok zorlamamış mı? Hani toplumda karşılığı olmayan bir film ilgi çekmez diye okumuştuk biz. Bu ilişkiler ve olaylar çok marjinal değil mi sizce de?
– Bak oğlum, daha mesleğin başında sayılırsın. Beni iyi dinle! Sanatçı dediğin topluma yol gösterir. Bu yüzden toplumdan önde gitmelidir ki kitleleri peşinden sürükleyebilsin. Böylece hem şöhretin hem de paran olur. Hayal dünyana sınırlar çizme. Serbest bırak zihnini. En olmayacak şeyi anlat filmlerinde. Karşılaşılması en zor ihtimali yaşat sahnede. Böylece seyirciye ilham vermiş olacağın gibi seyirci üzerindeki etkin de artar. Ne yapalım yani; toplumcu/gerçekçi sinema mı?
Bu arada anne rolündeki kadın, oyununu bitirdi. Sahne arkasına geçerken gözlerinde kalan son yaşları da sildi. Yönetmen, sahnenin bir tarafında aylak aylak dolaşan kalabalık gruba dönerek şöyle seslendi:
-Evet arkadaşlar. Siz sıradan vatandaşlarsınız. Kadına, kocasına ve servis şoförüne öfke dolusunuz. Yüzünüzde ve gözlerinizde o müthiş öfkeyi görmek istiyorum. Peki herkesin taşı elinde mi?