İslam’ın en çetrefilli konularından biri de kaderdir. Nice sahabe, imam ve âlim bu konu üzerinde tefekkür etmiş, görüş ve düşüncelerini paylaşmıştır. Konunun çetrefilli olmasının sebebi, Kuran’da ve Hadis-i Şeriflerde fazla ayrıntıya girilmemesidir. Çünkü insanın sınırlı bir varlık olması her konuyu dünyevi ölçütlere vurup anlamlandırma alışkanlığı bu tür konuları idrak etmesini zorlaştırmaktadır. Zaman, mekân ve imkân bakımından kısıtlı olan insanın zamandan, mekândan ve imkândan münezzeh bir sahayı kavraması elbette güçtür. Nihayetinde zamanı da mekânı da imkânı da yaratan Allah’tır. Bu durum Yüce Yaratıcı’nın tüm bu kayıtlardan ayrı düşünülmesini zorunlu kılar.
Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurulur: Şüphesiz biz her şeyi dakik, şaşmaz bir ölçüye ve bir kadere göre yarattık. (Kamer / 49. Ayet) Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; başkası onları bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun bilgisi dışında dalından bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki bir tek dâneyi, yaş ve kuru ne varsa her şeyi bilir. Bütün bunlar, gerçeği tüm netliği ile gösteren apaçık bir kitapta yer almaktadır. (En'âm / 59. Ayet) O, bütün işleri gökten yere doğru düzenleyip yönetir. Sonra her iş, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde Allah’ın belirlediği yüce bir makama yükselir. (Secde / 5. Ayet) Başa gelen her musibet, ancak Allah’ın izin vermesiyledir. Kim içten ve şuurlu olarak Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya ve gerçeği idrake açar. Allah her şeyi hakkıyla bilir. (Teğabün / 11. Ayet)
Ayetlerden anladığımız o ki Allah (cc) için önce veya sonra diye bir kavram yoktur. Çünkü Allah zamandan münezzehtir. Şu ayet üzerinde düşünülmesi gereken ipucunu bize sunar: O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "Ol!" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi 117. Ayet) Yani bizim için yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yıl süren bir dünya hayatı Yüce Allah’ın katında “Ol!” emriyle bir anda -âdeta bir şimşek çakımında- meydana gelen bir olaydır.
Diğer bir husus ise evrenin ve dünya hayatının bir ölçüye yani “sünnetullah”a göre yaratıldığıdır. Buradaki temel ilkenin sebep ve sonuç ilişkisine dayandığını anlıyoruz. Yani insanın yapıp etmeleri, beraberinde belirli bir sonucu getirmektedir. Toprağa elma tohumu diken birinin oradan armut çıkmasını beklemesi ne kadar muhal ise yanlış bir fiilin ardından hayırlı bir sonuç beklenmesi de o derece muhaldir. Bu durum dünya için olduğu kadar ahiret için de bağlayıcıdır. Yapılan seçimin dünya hayatında bir yansıması olduğu gibi ahirette de yansıması olacaktır. Nihayetinde bilinmesi gereken husus hiçbir kötülüğün ya da hiçbir yanlış seçimin karşılıksız kalmayacağının bilinmesidir.
Abdullah b. Ömer’den (r.a.) nakledildiğine göre, Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her şey bir kadere (ölçü ve plana) göredir...” (Müslim, Kader, 18; Muvatta, Kader, 1) Dikkat edilirse tıpkı ayetlerde geçtiği gibi burada da ölçü ve plandan bahsedilmektedir. Bu planın merkezindeki temel ölçünün insan olduğu, insanın seçimleri olduğu anlaşılmaktadır. Yani insanın seçimleri ile yine yeniden yaratılarak ilerleyen bir süreçten bahsedebiliriz. Kur’an da bu hususa işaret eder: Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma hâlindedir. (Rahmân Suresi 29. Ayet) Dolayısıyla tüm varlıklar dilleri ve hâlleriyle; ibadet, rızık, affedilme ve benzeri konularda Allah’tan yardım isterler. Allah diriltmek, öldürmek, değerli veya değersiz kılmak, zengin veya fakir yapmak, isteyene vermek ve benzeri işlerde, her an kâinatta tasarruf etmektedir.
Şu örnek kader konusunda bizleri aydınlatır diye düşünüyorum. Hz. Ömer (r.a.), Şam yolundayken şehirde veba salgını başladığı haberini alır ve dönmeye karar verir. Ordularının kumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrah Hz. Ömer’e sorar: -Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun? Hz. Ömer cevap verir: -“Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz.” Hz. Ömer’in (r.a.) bu yorumu “Önce deveni bağla sonra tevekkül et.” diyen Hz. Peygamber’in (s.a.v.) nebevi metodunu yansıtmaktadır.
Şu hâlde her kader aslında bir seçimden ve bu seçim sonrası yapılacak tevekkülden ibarettir. Biz elimizden geleni yapalım, işimizi en güzel şekilde neticelendirelim, önümüzdeki bir meseleyi aklın süzgecinden geçirip ümmetin selametini gözeterek bir yol seçelim ve sonrasında Allah’a dua ederek bu seçimimizin hayırla neticelenmesi için niyazda bulunalım. İnsanların o ana kadar elde ettiği nimetler için şükretmesi de bu tevekkülün bir parçasıdır. Çünkü şükretmek nimetin bereketlenerek devam etmesi, dünya ve ahirette insanı huzura erdirmesi için altın anahtardır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir. (Neml, 27/40). Biz seçimlerimizi ümmetin selameti için, insanlığın kurtuluşu için elimizi vicdanımıza koyarak aklıselim ile yaptığımız sürece imtihanımız da kolaylaşacaktır. Önümüzde duran her seçimde durup düşünmek, bu seçimin sonuçlarının nelere yol açacağını tefekkür etmek aynı zamanda kaderimizi belirleyecektir. Fert fert yapılan bu seçim genele vurulduğunda bir milletin, bir ümmetin ve tüm insanlığın kaderi hâline gelecektir. Rabbim cümlemizi sırat-ı müstakimden ayırmasın.