Tarihin dönüm noktalarından biri olarak gördüğüm 7 Haziran seçimine bir hafta kaldı. Tüm vesayet prangalarından kurtuluşa giden yolda 7 Haziran, belki de bu ülke için son şans olacak. Şu kısa ömrümde birçok seçime şahitlik ettim. Neredeyse her seçim için “bu seçim hepsinden daha önemli” denildi. Ertuğrul Fındık’ın veciz ifadesiyle, “Önümüze gelen her seçimin çok önemli seçim olması bizim kaderimiz. Burası Estonya değil. Biz savaşmak zorundayız.” Evet, bu kez de savaşıyoruz. Ülkemiz için, medeniyetimiz için, kendimiz için, tüm mazlumlar için. Ama karşı cephe çok kalabalık ve tam teçhizatlı. Şer ittifakı her koldan saldırıyor. Amansız bir mücadele veriyor. Ayağa kalkmak için hamle yapan Türkiye’yi yere yıkmak için bütün gücüyle yükleniyor. Allah’ın izniyle başaramayacaklar. Dizlerinin üzerine doğrulan, ayağa kalkmak için hamle yapan Türkiye’yi kimse durduramayacak.

7 Haziran seçimiyle ya devam ya tamam diyeceğimiz birçok konudan biri de ülkemiz için yüzyılın barış ve kardeşlik projesi olan Çözüm Süreci olacak. HDP, seçim kampanyası boyunca “barajı geçemezsem süreç biter” demagojisi yapsa da süreç asıl, AK Parti’nin zayıflamasıyla biter. Özellikle CHP ve MHP’nin başı çekeceği bir koalisyon, -Allah korusun- bu ülkeye en az bir 50 yıl kaybettireceği gibi, Çözüm Süreci’nin de askıya alınmasını ve Türkiye’nin yeniden 90’ların kaotik ortamına dönmesine sebep olur. Çözüm Süreci’nin ilk şartlarından olan silahların bırakılması meselesini hâlâ yerine getirmeyen PKK/ HDP cephesi, seçim kampanyasını AK Parti karşıtlığı üzerine kurmuş durumda. Musluklardan akan kanlar, “Bu mahalleye HDP’den başka partinin girmesi tehlikeli ve yasaktır” afişleri, kundaklanan seçim büroları, taşlanan seçim araçları, darp edilen vekil adayları, ölümle tehdit edilen halk ve “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” denilerek yürütülen bir kampanya… Amaç ne peki? Barış ve kardeşlik ortamının devamı mı? Güçlü Türkiye mi? İleri demokrasi mi? Huzur ve istikrarın artması mı? Keşke öyle olsaydı…

Çözüm Süreci’nin başlamasıyla ceberut devlet baskısından kurtulan ve rahat bir nefes alan Doğu ve Güneydoğu, yerelde HDP’nin iktidarıyla yönetiliyor. İsterdim ki; HDP, bölge halkına hiç tatmadıkları kadar özgürlük, hiç görmedikleri kadar hizmet ve hiç hayal etmedikleri kadar demokrasi verseydi. Ancak HDP bunların hiçbirini yapmamış ve yapmıyor. Tvnet seçim otobüsüyle gittiğimiz HDP’li belediyelerce yönetilen şehirlerde gördüğüm korku, baskı ve tek tipçi anlayış, derinden sarstı beni. 90 yıl boyunca devlet zulmüyle ezilen Kürtler, keşke HDP ile rahat bir nefes alsaydı. 1991 ve 1994 seçimlerinde sandıktan çıkan Refah Partili belediyelerin gerçekleştirdiği devrimin onda birini keşke HDP de yapsaydı. HDP’li belediyelerin olduğu şehirler, Türkiye’nin en emin, en temiz, en çalışkan şehirleri olsaydı keşke. “Devlet gölge etmesin yeter, biz bize yeteriz” deyip, barış ve kardeşlik ortamını tesis etselerdi. HDP’ye oy vermeyen Kürtlerin de korkusuzca yaşadığı, HDP’den nefret eden Türklerin dahi memnun kaldığı bir yönetim devrimine imza atılsaydı. Doğu ve Güneydoğu barışın, esenliğin, kardeşliğin diyarı olarak anılsaydı keşke… Ama olmamış. Bu yönde en ufak bir adım dahi atılmamış. Çözüm Süreci ile birlikte eline geçen kocaman bir fırsatı çöpe atmış HDP. Bölgede halk huzursuz, tedirgin, korkmuş. Kürtlere huzur vermeyen bir parti, nasıl olur da tüm Türkiye’ye huzur ve güven verir? Farklı bir partiye üye diye kendi ırkından insanların dahi canice öldürülmesine ses çıkarmayan bir parti, bana nasıl güven verir? Keşke HDP, sadece Kürtlerin bir kısmının değil, tüm Türkiye’nin partisi olmayı başarsaydı. Kürtlerin 1930 model CHP’si olmayı değil, 1950 model Demokrat Partisi olmayı başarsaydı. Ne yazık ki bu şansı kaybetti. Yazık etti kendine…