Eskişehir’de şehir merkezinde küçük bir çay ocağına oturup cuma vaktine kadar çay içeyim dedim. Uğur adında genç bir kardeş “Tost ister misin” diye sordu “İsterim” dedim ve yılardır duymadığım bir teklifle, “Salça da süreyim mi ağabey” dedi. “Eyvallah, salça varsa acı da vardır sende, sür bakalım” dedim.
O sırada yanında oğluyla birlikte yaklaşan orta yaşta bir ağabey geldi, selam verdi tanıştık Selçuk Bey’le, öğretmenmiş. Memleket, terör ve saat ayarları üzerine sohbet ettik. Anlatacakları varmış dinledim. Terör konuşurken siyaset, istihbarat, dış güçler ve 12’den isabetle İran tehlikesinden yakındı. Tam bu sırada “Bizim de üzerimize düşenler var ve geç kalıyor olabilir miyiz hocam?” diye sordum. “Ne gibi” dedi. “Peki, müsaade ederseniz göstereyim” dedim ve yanında bizi dinleyen oğluna döndüm ve tanıştıktan sonra. Kaça gidiyorsun diye sordum;“7’ye” dedi. Orta 2, kocaman adam yani.
“Hocam siz müdahale etmeyin” dedikten sonra telefonu açtım ve delikanlıya Seyit Onbaşı’nın fotoğrafını gösterip “Kim bu” diye sordum, tanımadı. Ömer Halisdemir’in fotoğrafını gösterdim tanımadı. Fatih Safitürk’ünfotoğrafını gösterdim, tanımadı. Fethi Sekin’in fotoğrafını gösterdim tanımadı. Selçuk Öğretmen sessizce durdu “Anladım” dedi.
Hayat Bilgisi dersini biz vereceğiz çocuklara. Gerekirse Hayat Bilgisi kitabını evde yazacağız. O kitaptan evde ders çalışacak evlatlar. Ben, yarın öbür gün okula gidecek olan oğlum için yazmaya başlıyorum Hayat Bilgisi kitabını.
“Bizim atamız Hz. İbrahim’dir(as). Bayrağımızdaki hilal bize ondan miras nizamı âlem sembolüdür, ay değildir hilaldir. Bu savaş ayla haçın değil, hilalle haçın savaşıdır” diye başlayan ve içinde okullarda ders olarak çocuklara öğretilmeyen Ömer Halisdemir’lerin ders kitabını yazacağım. Size de tavsiye ederim…