Türkiye… Dedikten sonra bin cümle kurabilirim. Mesela, Türkiye; Amerika’ya, Amerikancılara teslim edilemeyecek kadar kıymetli, özel, derin, Amerika’yla ilgisi olmayan bir vatandır.

Türkiye üzerine düşünmek; insanı alıp bozkırlara, dağlara, engin denizlere ve muhteşem insanların olduğu bir coğrafyaya götürür.

Türkiye; yüreğini her yaklaşana, her heveslisine, her isteyene açmayan mahremiyetine düşkün bir gelindir. Canına kıyar, ama yine de kendini heveskârlara teslim etmez.

Siyaset günleri gelip çattı. Türkiye’nin heveslileri de epey arttı. Bir coğrafya, bir müstakillik, bir hercümerçten sonra kendine gelmiş bir devlet var artık. Böyle bir durumda yağmalanacak bir hazine gibi gören, “nimet, nimet!” diye Türkiye’ye bakıp gözleri yerinden çıkacak gibi hamle yapanlar bayağı çoğaldı. Bayağı, dedim değil mi? Evet, Türkiye bayağılara teslim edilemeyecek kadar değerlidir.

Zaman zaman önüme sokak röportajları düşüyor. Birçoğunu şok olmuş bir halde izliyorum. En son izlediklerimden ikisi İzmir’de çekilmiş. Birinde, bir kadın öfkeyle ve şiddetin en pornografik haliyle karşısındaki delikanlıya ve ihtiyar adama, “Burada yeriniz yok! AK Partiliyseniz burada yaşayamazsınız!” diyor. Diğerinde ise milletvekili adayının karşısında önce bazı fotoğraflar ve dövizler açılıyor, daha sonra barlar sokağında bazı kadınlar taciz edici sözler söylüyorlar. Ha bu arada, AK Partililer hiç seçim filmleri çekmeyip bu iki videoyu paylaşsalar bile oyları ülke çapında yüzde beş artar. Muhtemel kararsızları yanlarına alırlar. Zira bu denli saldırgan ve mütecaviz, yaşam hakkına saldıran, alay eden, kibirle davranan insanları gören seçmen, nihayetinde mülayim olana oyunu verir.

Türkiye; mütecaviz ve kibirli, şiddeti sadece kendisine olunca kötüleyen, bencil insanları da doyuracak kadar engin yüreklidir. Ama Türkiye, başkasını düşük kendini yüce görenlerden epey çekti zamanında. Bu sebeple kibirlileri muktedir olduğunda her daim sefilleştiğini çok iyi bilir ülkem. Ahmet Necdet Sezer ve eşinin Recep Tayyip Erdoğan’a bir resepsiyon sırasındaki bakışları kameraya yakalanmıştı. Hatırlarsınız… Aynı mekânda olmaktan bile hazzetmedikleri bir insan vardı orada. Bir görüş, bir fikir, bir yaşam biçimi… Ancak yönetilebilecek bir insan tipi. Nasıl olur da yönetici olurdu, o güne kadar “eğitmek istedikleri” insan?

Genelkurmay başkanının adını bilirdik. Başbakanı hatırlamazdık.  Başbakanlar, cumhur reisleri, bakanlar bu ülkede mahkeme salonlarında mum gibi ayakta bekletilmişti. Hiçbir zaman halkın desteğini alamamış olanlar; ancak asker yoluyla, medya yoluyla öne çıkmışlar; birdenbire hesap soran mevkilere getirilmişlerdi. Her zaman da böyle istiyorlar; birileri onları “hesap sorucu” mevkiye çıkarsın. Dikkat ederseniz muhalefet sadece hesap sormaya yoğunlaşmış durumda. Zira hiç icraat yapamayanlar ancak yapılanlarda eksik kusur ararlar. Zira kusuru olan kusuru bilir. Kendinden yola çıkarak başkalarında da o kusurun olacağını düşünür. Oysa bilmezler ki çalışmak, üretmek, yol almak insandaki kusurları yok eder. Hele ki bu hükümet ise icra ederken kusurlar olsa da en nihayetinde durmaktan, ona buna çamur atmaktan, kavga etmekten iyidir bu hal. İşine bakmayanlar, yapılan işlerde her zaman bir kötülük arayacaklardır.

15 Temmuz, pandemi, deprem, enerji krizi, Suriye Savaşı, Ukrayna-Rusya savaşı gibi ülkemizi yakından ilgilendiren krizlerin tam odağında olan bir ülkede ekonomik olarak sıkıntılara rağmen devlet işlerliğini koruyabiliyor, millet de dayanabiliyorsa burada bir başarı vardır. Serbest Piyasa Ekonomisi şartlarında hükümetin yeni yollar bulması, sermayedarların çok zaman hükümetle zıtlaşmasına rağmen; hükümet karşılarını bile çok zaman rahatlatan bir ilerleme var. Çok başlı bir hükümetin pandemi sırasında, deprem sırasında neler yapabileceğini değil de yapamayacağını birçoğumuz biliyoruz. Sürücüsüz metro ile yolculuk yapan muhalefet liderlerinin konuşmaları, sanki 1990 yılındaymışız gibi yorumları ve başka ülkelerle kıyas yapmaları… Oysa o araçlar neredeyse on yıldır bu ülkede var. Bilmedikleri bir yapıyı yönetmek için mi, yoksa yıkmak için mi geliyorlar? Ya da ana muhalefet partisi başkanının iki büyükşehir belediye başkanını yanına alıp sanki bir ortaokul piyesi yapıyormuş gibi video çekmeleri… Türkiye, onu kaldırabilecek cüssede olanların kaldırabileceği bir emanettir.

Türkiye, haritada yalnızca bir ülke değildir! Haritalara sığmadığını herhangi bir ülkeye gittiğinizde göreceksiniz. En çok da mazlumların ve emperyalistlere diş bileyenlerin olduğu ülkelerde… Türkiye 85.279.558 nüfuslu bir ülkeden daha kalabalıktır. Umudunu, canını, hayalini kurtarmak isteyenlerin sığınağı olmasının yanında, milyonlarcası da toprağın altından destek vermektedir! Türkiye’yi tarım, sanayi, turizm gelirleriyle sınırlandıran bir bakış; insan kaynağını, iman kaynağını asla anlayamaz. Ama Türkiye’nin tarım, sanayi, turizm, ticaret, maden potansiyelini bu vatanın ve devletin yararına kullanabilen, mazisini bilip geleceğine aktaran, ülkesini aklında bir mıh gibi taşıyan hak eder Türkiye’nin yanında olmayı, onun sırrına ermeyi. Türkiye, sadece insanların karnını doyurduğu bir yer değildir! Türkiye, insanın gönlünü, ruhunu, gözünü de doyurur. Ama gözü doymayanların yağmalamak için pusuda olduğu hazır bir devlet, muhteşem bir ülke, yürekli ve becerikli insanlar var burada.

Hesap sorma kibrinden başka bir sözü olmayanlar bilmeli ki; tarih iktidardan da muhalefetten de hesap sorar. Başkasının görevini çalmanıza gerek yok. Bu ülke için ne yapabilirsiniz; kaybettiğiniz koltuklara dönme hırsını az öteleyip bunu düşündüğünüzde başkalarına danışmanıza da gerek kalmayacak. Hatta bir gün siz de Amerikalılara “evine dön!” diyeceksiniz büyüğünüz kabul ettiğiniz eski devrimciler gibi.

Her şeyde kusur arayıp hiç çivi çakmayanlar bir gün evlerine dönerlerse güzel olan Türkiye muhteşem bir ülke olacak!