Birkaç tanıdıktan tercüme rica ederek, Türkiye ile birlikte 21 Müslüman ülkenin 13 Temmuz 2017 tarihli gazetelerine baktık; “Filistin hakkında bir haber, bir yazı var mı” diye sordum. Sonuç sıfır. Evet 13 Temmuz’da Filistin pek umurumuzda değilmiş. Sonra 14 Temmuz oldu. İşgalci çetenin gettosu Tel Aviv’in polisleri Mescid-i Aksa’da 3 Filistinli’yi katletti. Sonra işgalci çete dedektör hamlesini yaptı. Sonra Türkiye isyan etti. Sonra başka Müslüman ülkelerden de tepki keldi. Sonra Körfez’in bazı tipleri petrol damlayan ağızlarıyla kerhen bir iki laf etti. Sonra İrancı zevat fırsat bu fırsat diye etkinliklerin ve protestoların arasına sızıp her yeri kirletti. Sonra konunun ısısı düşmeye başladı ve hep birlikte İsrail’in yapacağı yeni bir barbarlığı beklemek üzere gündelik hayatımıza geri döndük.

Niye böyle oluyor? Niye bir şeyler yapmak için İsrail’i bekliyoruz? Bu durum, İsrail tarafından yönetilmek değil midir? İsrail’in yönettiği bir süreçten ne gibi bir hayır çıkmasını bekliyoruz? Ahmak mıyız biz? Gafil miyiz? Numara mı yapıyoruz? Filistin, kendimizi insan, kahraman hatta mücahit hissetmek için arada sırada slogan attığımız bir riyakârlık mı?

Şöyle olması gerekmiyor mu?

İsrail ister saldırsın ister geri adım atsın, ister beklesin ister beklemesin ne olursa olsun, ne derse desin biz Filistin’i işgalden kurtarmaya niyetliyiz ve bu uğurda sürekli bir şekilde gayret edeceğiz. Gayretin bereketi sürekliğindedir. Müslüman duruma göre hareket etmez, niyet eder ve Allah netice takdir edene kadar sürekli gayret eder.

Biz Gazze’yi, Kudüs’ü, Batı Şeria’yı ya da Mescid-i Aksa’yı ayrı değil bir bütün halinde Filistin’i müdafaa ediyoruz. Filistin bir bütündür ve Filisin mücadelesi de bütündür.

İsrail’i devlet olarak tanımıyoruz. Yahudiler bir devlet ve intikam istiyorlarsa gitsinler mesela Almanya’nın bir bölümünü işgal etsinler ve orada devlet kursunlar belki destekleriz bile.

İsrail, başta en büyük katilleri olan İngilizler’i arkalarına alarak şımarmış ezik bir çetedir. Binlerce yıldır devletsiz ve sürgün halde yaşamaktadırlar. Dünyanın hiçbir yerinde hak ettikleri bir devletleri ve buna yönelik bir tarihleri yoktur. Son 1400 yıldır her sürüldüklerinde ve katliama uğradıklarında Müslümanlar’a sığınıp korunmuşlardır ve kendilerine gelince onları süren kâfirlerle anlaşıp sığındıkları Müslümanlar’a saldırmışlardır. Bu hep böyleydi yarın da böyle olacak. Bunun değişme, düzelme, ıslah olma ihtimali hiç yoktur.

Biz “barış içinde birlikte yaşamak” diye bir zırvaya pabuç bırakmıyoruz. Siyasetçiler oy almak için ya da vakit kazanmak için böyle şeyler söyleyebilirler. Kendine aydın, sanatçı gibi isimler takan işe yaramazlar sürüsü de böyle şeyler söyleyerek kendilerini pazarlayabilirler. Söylesinler kendileri de biliyor ki bu lafın hiçbir karşılığı yoktur. İsrail birlikte barış içinde falan yaşamaz. İsrail, fırsatını bulur öldürür, sürer, azaltarak bitirir ve her şeyi yağmalar. Ta ki kuraklık ve kıtlık gelene kadar toprak dahil her şeyi bozarlar. Her tanıştıklarını faize ikna ederler içine sızsınlar sistemin bereketini emerler. Yaklaşık beş bin seneden beri sürdürdükleri bu hayatı hiç kimse değiştiremez.

İsrail’le anlaşma olmaz. İsrail’le barış olmaz. İsrail uzlaşma olmaz. İsrail’le ateşkes olmaz. İsrail’le orta yol, ortak yol bulunmaz. Bunların hepsi İsrail’in sırtınıza hançeri daha derin saplaması için kurduğu tuzaklardır.

İsrail ister saldırsın ister saldırmasın, başı sonu belli planlı bir Siyonizm’e karşı savaş mücadelesini nesilden nesle İslami ve insani bir şeref mirası olarak devrederek yaşamalıyız. Aksi takdirde Siyonizm’e reaksiyon veren sosyolojik denekten başka bir şey değilizdir…