İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari’nin “Hamas insanların kalplerine kök salmış bir fikirdir ve siyasi partidir, yok edilemez.” şeklindeki açıklaması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere Gazze Şeridi’ndeki savaşın Hamas ortadan kaldırılıncaya kadar devam edeceğini söyleyenlere cevap niteliğinde.

Hagari ayrıca Hamas’ın yok edilebileceğini öne sürenlerin İsrail toplumunu yanılttığını belirtiyor.

İsrailli siyasi liderlerin ve askerî yetkililerin aralarındaki atışmalara ve siyasi rekabete olması gerekenin üzerinde anlam yüklemek yanıltır.

Halkın belli bir kesimi tarafından benimsenmiş fikirlerin ve inançların baskıyla ve askerî metotlarla ortadan kaldırılamayacağını bilmek için İsrail Ordu Sözcüsü’nün açıklamalarına ihtiyaç yok.

Ayrıca bu tür açıklamalar işgalcilerin üzerinde ittifak ettikleri hedefe yönelik adımları perdelememeli.

Hamas’ın temsil ettiği fikir Batı Şeria’da da oldukça güçlü ancak Ramallah, İsrail ile güvenlik koordinasyonu yapan Mahmud Abbas başkanlığındaki yönetimin elinde.

İsrail’in ve hamisi ABD’nin öncelikli hedefi Hamas’ı fikrî olarak yok etmek değil, Hamas yönetimini devirerek Gazze’yi Ramallah’taki gibi bir yönetime teslim etmek.

İşgalciler, Arap ülkeleri tarafından da desteklenen bu hedeften henüz vazgeçmiş değiller.

İslam coğrafyasının bağrına hançer gibi saplanan işgalin bir gün tamamen sona ereceğine ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere tarihî Filistin topraklarının özgürlüğe kavuşacağına inancımız sonsuz.

Ancak bu birçok savaşa şahit olacak uzun soluklu bir süreç.

Filistin direnişi hiçbir liderini, planlarını ve kararlarını kutsallaştırıp “hatadan korunmuş” görmeden; savaş sonrasında kısa, orta ve uzun vadeli kayıpların ve kazanımların hesabını yapmalı.

Fikir ve inanç üzerine kurulu hareketler için en tehlikeli şeylerden biri de zamanla değişen koşullar içerisinde hareketin “eksen kayması” yaşamasıdır.

Görüş ayrılıklarının derinleşmesi ve iç çekişmeler yalnızlaşmaya ve bölünmeye yol açar.

Dışarıdan baskıyla yenilemeyen hareket âdeta kendini yok eder.

Varlığını sürdürse de etkisini büyük oranda kaybeder.

Geçmişte Filistin’in en büyük direniş grubu olan Fetih’in Mahmud Abbas başkanlığında geldiği durum bunun en güzel örneği.

Hamas için de benzer bir tehlike söz konusu.

Bir zamanlar İran’la ilişkilerini “çaresizliğin yol açtığı zorunluluk” olarak niteleyen ve “açlıktan ölmek üzere olan kişinin ölmeyecek kadar domuz eti yemesinin helal olmasına” benzeten Hamas, bugün artık “Halep Kasabı” Kasım Süleymani’nin şehit olduğuna inanıyor.

ABD işgali sayesinde Irak’ta para, silah ve siyasi nüfuz sahibi olan, Irak’ta ve Suriye’de binlerce masum insanı katleden Şii milis güçlerini “Irak İslami Direnişi” olarak adlandırıyor.

Direniş yanlısı bazı Gazzelilerin Mescid-i Aksa’yı dolduran Kudüslüleri “Biz burada ölürken siz orada hiçbir şey yapmıyorsunuz” diye suçlamaları, Şeyh Raid Salah’ın dahi “Gazze Şeridi’ne duyarsız kalmak” ve hatta “hainlik” ile itham edilmesi sağlıklı bir ruh hâlini yansıtmıyor.

Bütün bunlar aylardır süren katliamların ve yaşanan acıların yol açtığı geçici bir öfke patlaması ve sitem hâli değil de kalıcı düşünceler ise girilen tünelin sonunda Filistin direnişi için hayırlı bir çıkış olduğu söylenemez.