Bir üniversite rektörü tanıyorum. İşi gücü çalışmak olan bir rektör. “Bulunduğum şehre nasıl daha fazla katkı sağlayabilirim” diye, haftada 8/28 saat çalışıyor. Durmadan, usanmadan projeler yapıyor. Üniversiteye sabah en erken o geliyor. Gece tebdili kıyafet giyip güvenlik görevlilerini teftiş ediyor. Öğretim üyelerini çalışmaya teşvik etmek için önce kendisi çalışıyor.
Üniversiteler bulundukları şehirlerin, kan pompalayan kalbi ve atan nabzı olmalıdır. Üniversitelerimizin öğretim üyeleri tecrübelerini vatandaş ile birleştirerek ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamalıdır. Araştırma görevlisinden profesöre kadar bütün öğretim üyeleri halkın içine karışmalı ve vatandaşlarımızı okumaya, yazmaya, proje üretmeye teşvik etmelidir. Vatandaşlarımızın üniversite hocalarımızdan alacakları motivasyona ihtiyacı var. Köy köy dolaşıp halkımızı aydınlatmak gerekiyor.
Üniversiteler kuruldukları yerin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına ciddi katkılar sağlıyor. Yeni üniversitelerin kurulduğu illere baktığımızda üniversiteler sayesinde kültür, sanat ve spor alanında önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz.
Üniversite hocaları ülkemizin gelişmesinde ve okuma oranlarının artmasında önemli görevler üstlenecek bir potansiyele sahiptir. Önemli olan bu potansiyelin kinetik enerjiye dönüşmesidir. Üniversiteler gençleri keşfedebilir, yatırımcıyı teşvik edip cesaretlendirebilir, yeni projeler yapılmasına ve bölgesel kalkınmanın hızlandırılmasına katkı sağlayabilirler.
Üniversiteler milli eğitimin kalitesinin artırılması için de ciddi katkı sağlayacak bir potansiyele sahiptir. Üniversite hocaları milli eğitim okullarını ziyaret ederek seminerler vermelidir. Böylece çocuklarımızı ve gençlerimizi başarıya ve çok çalışmaya motive etmelidir. Önünde canlı ve gerçek başarı hikâyelerini gören çocuklar yeni bir aşk ve şevk ile çalışabilirler.
Milli eğitimdeki öğrenciler üniversitelere getirerek gezdirilebilir. Üniversite öğrencileriyle tanıştırılabilir. Böylece kafalarında ve gönüllerinde büyük hayaller kurmak için canlı örnekler yerleştirebilirler. Üniversite öğrencileri köyleri ve esnafı dolaşarak hocalarıyla birlikte insanları çalışmaya motive etmelidir. Bu ülke bizim ve bu ülkeyi hep birlikte daha mutlu yarınlara götürmek bizim elimizdedir.
Bir üniversite hocası tanıyorum. ODTÜ’den emekli olduktan sonra hiç durmadan çalışıyor ve tanıştığı her insana okumanın ve çalışmanın önemini anlatıyor. Görüştüğü her insanı başarıya ve mutluluğa teşvik ediyor. Ülkemizin kıymetini bilmeleri için çocukları ve gençleri teşvik ediyor. Okuduğu kitaplardan pasajlar anlatıyor ve insanlara ümit veriyor. Bu işi de tamamen gönüllü olarak yapıyor.
Bir öğretmen tanıyorum. Yazdığı onlarca kitabıyla birlikte Anadolu’nun yollarında dolaşıp binlerce seminer veriyor. Seminerlerinde ve yazılarında sürekli ümit veriyor, cesaret veriyor, moral veriyor. Bu fedakâr öğretmen yaşlandıkça enerjisin artığını ve daha fazla kişiye ulaşmak istediğini söylüyor ve gençlere aşk ve şevk veriyor.
Bir milli eğitim müdürü tanıyorum. Görev yaptığı ilçede yaptığı projelerle ulaşmadık okul bırakmadı. Projeleri sokaklara, otobüslere ve gönüllere taştı. Gösterdiği başarı üzerine büyük bir ilin milli eğitim müdürlüğüne atandı ve aynı hızla çalışmaya devam ediyor.
Bir il milli eğitim müdürü tanıyorum, vefası ve sadakatiyle gönüllerde taht kurmuş idealist bir öğretmen. Eleştirmiyor, geliştiriyor, yıkmıyor yapıyor, üzmüyor sevindiriyor, korkutmuyor, cesaret veriyor, moral bozmuyor, başarıya teşvik ediyor.
Hiç durmadan çalışmalıyız. İnsanlara ümit aşılamalıyız. Eğitimcilerin, öğretmenlerin, akademisyenlerin, din görevlilerinin moralini yükseltmeliyiz.
Zaman konuşmak zamanı değil çalışmak zamanıdır. Zaman kusur müfettişi olmak zamanı değil, güzellikleri söylemek zamanıdır.