Zeus’un bir dere kenarında denk getirdiği ölümlülerden olma, yarı tanrı gazeteciler vardır; gazetecilik üfürdüler mi fırtına çıkarırlar. Plazasından çıkınca deprem yapanları bile var. Ben az söyledim, siz çok şey anlayın, öyle böyle gazeteci değiller yani.
İşte bu Olympos konseyinden olan gazeteciler, bir haftadır, “Aleviler’in evlerine kırmızı çarpı” diye haber buyuruyorlar, biz ölümlülere. Ama görün, bir heyecan, bir coşku, dedim ki: “Şampiyon olduk, birinci falan olduk bir yerde ve ben kaçırdım.” Oluyor bazen öyle çünkü. Meğerse bizim bu Zeus’unkiler almışlar eline odunu, memleketi neresinden yaksak diye dolaşıyorlarmış. Aleviler’in kapısı işaretlenmiş de, hayatları tehlikedeymiş. Peki, bu kapı işaretleme numarasına hâlâ inanan var mı? Çoğunlukla altından DHKP-C ya da PKK militanlarının çıktığı bu numarayı herkes ezbere bilmiyor mu artık?
Ama iş öyle değilmiş işte. Bakın ne oldu:
“Dur” dedim, Alevi tanıdıklardan birini arayıp soralım. Bir arkadaşım var, kötü şairdir ama şiiri o kadar sever ki sırf o şiir bilgisi ve sevgisi hatırına gözümde onlarca şairden daha büyüktür. Çok güzel çay demler. Biz onunla “Anadolu’nun Felsefi Cephesi Çay” diye belgesel çekecektik yıllar önce. İki fukara beceremedik, yarım kaldı. Birkaç senedir yeni hayalimiz, bir gün nasip olursa, ortak bir çay bahçesi açmak. Aslında hep böyle denir ama sonra biz çay bahçesini de açamadan ölüp gideriz gibi geliyor bana. Her neyse aradım, sordum, “Sen izah etsene bize şu işleri, Aleviler yutar mı bu tezgâhı” dedim. Bir açtı ağzını, “Bu şerefsizler, bu satılmış işbirlikçiler, bu küçük burjuvalar, bu halka hakka düşman itler, Aleviler’e oynamıyor. Biliyorlar tutmayacağımızı bunlar dışarıya oynuyor” dedi.
Aha… Hiç böyle bakmamıştım. “Nasıl dışarıya” dedim. “Ya kardeş Aleviler bunların hepsinin Alevileri ne yerine koyduğunu adı gibi bilir, bilir bilmesine de işte Alevi’nin başına bir şey geldi mi de bunlardan başka bizim sözümüzü haber yapan yok. O yüzden yüksek perdeden dövmeyiz bunları. Ben onu döversem yarın bilmem ne gazetesine, bilmem kimlerin vicdanına mecbur kalırım, onlar da bana sahip çıkmaz. Biraz mecburuz bu itlere anlayacağın. Ben sana söyleyeyim, bunların derdi, bize ateş vermek değil. Bunlar biliyor artık bizim gaza gelmeyeceğimizi. Bu kapı işaretleme işleri yüzünden Türkiye’ye laf gelecek, uluslararası toplantılarda köşeye sıkıştıracaklar. Türkiye’yi, ‘azınlıklara eziyet eden ülke’ gibi gösterecekler, dertleri bu. Bak hepsinin ağzında “azınlık” diye bir laf var. Ulan sensin azınlık, emperyalist! Ben asli unsurum, azınlık neymiş. Eskiden Fetullahçılar peşimizde dolaşırdı, yok azınlık toplantısı, yok azınlık hakkı yürüyüşü, yok azınlık mahkemesi. Onların ayakları kesilince bunlar yine başladılar bu işlere. Bunlar böyle yazıyor, İran’dan adam geliyor “Size eziyet ediliyor mu” diye. Bunlar böyle yazıyor bir bakıyorsun Alman gazeteci, Alman akademisyen, Alman vakıf sorumlusu bir çıyan, yanında beliriyor, “Devlet size eziyet mi ediyor” diye.”
Allah (cc) biliyor ben ilk günden beri bu ihtimali hiç düşünmemiştim.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri var, bilirsiniz. Hollandalı, kusursuz Türkiye düşmanı, güya İşçi Partili sosyalist ama aslen buz gibi faşisttir. PKK, FETÖ, Osman Kavala, Can Dündar vs. memlekette ne kadar mide bulantısı, baş ağrısı proje varsa hepsinin maddi manevi hamilerindendir. “Bu kapı işaretleme tam ona göre tezgâh” diye düşündüm. Çünkü politika dedikleri, istismar edecekleri bir zemin bulup kanayana kadar kaşımaktır aslında. Baktım konuşmamış. Raporlara bakalım, Avrupalı medyaya bakalım dedim ki; bir de ne göreyim; bayram ediyor namussuzlar. Hem de kimin ağzıyla beğenirsiniz; Meral Akşener. Türkiye’nin karanlık yılları 90’lardaki katliamları kendi ağzıyla sahiplenen Meral Akşener, bu kapı işaretleme tezgahında laf dolandırıyormuş sağda solda. Susurluk kazasından sonra istifa etmeye mecbur kalan Mehmet Ağar giderken, yerine İçişleri Bakanı olarak bu Meral Akşener’i koymuştu. İşte o gün bütün Türkiye, karanlık planlara, faili meçhul cinayetlere, sözüm ona vatansever çetelerin katliamlarına boğulmuştu. Tansu Çiller ve Meral Akşener ülkenin tepesinden aşağıya kan yağdırıyordu. Şimdi gâvurlar bu ‘Faili Meçhuller Kraliçesi’, Fetullahçı Meral Akşener’in ağzından Anadolu’ya vuruyor.
Böyle dönüyor işte tezgâh. İstismar edebileceklerini öngörüyorlar. “Kavga ateşleriz, çıkan kavgada Kemalizm-Anti Kemalizm cepheleri de, Alevi-Sünni cepheleri de inşa ederiz. Sonra bir o yandan bir bu yandan kan dökeriz” diye el ovuşturuyorlar. İstismar edemedikleri Kürtlerin de hiçbir değeri yok, istismar edemedikleri Alevilerin de hiçbir değeri yok, istismar edemedikleri İslamcıların da hiçbir değeri yok. Düşünsenize adam İslamcı ama ne İran’a ne Suud’a yanaşmıyor. Amerika’yla aynı anda Rusya’yı da düşman görüyor. Üstelik kraliçeden de nefret ediyor. Ne yapsınlar böyle İslamcı’yı. Aleviler’e de aynı bu gözle böyle bakıyorlar. DHKPC militanı, yöneticisi vs. bir şeyi öldüğünde Alevi’ymiş değilmiş önemli değil; cenazesini Cemevi’nden kaldırır örgüt. Maksat insan kaynağı yönetimi. Ben çok gördüm; adam sabahtan akşama kadar dine söver, ehlibeyte söver, dünya âlem ateist olduğunu bilir ama cenazesini Cemevi’nden kaldırdılar. Adam Sünni’dir cenazesini Cemevi’nden kaldırdılar. Mevzu din değil ki, mevzu örgüte insan kaynağı, mevzu kitleyi istismar, mevzu öfke yönetimi. İşte şimdi de işaretlenmiş kapıların önünden fotoğraf servis ediyor, Zeus’un veledi, o üstün gazeteciler. Maksat, emperyalistlere sinyal vermek. “Bakın burada istismar edebileceğiniz bir kitle var, gelin gaz verelim belki kan dökeriz” diyorlar.