İsrail ordusunun yaklaşık dört aydır Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği korkunç katliamlar binlerce kişinin şehit olmasına ve çok daha fazlasının yaralanmasına yol açmakla kalmadı, gönüllerde onarılması güç yaralar da açtı.
Koskoca İslam dünyasının İsrail’i durduramaması ve Gazze Şeridi’ne yeterli insani yardımı dahi ulaştıramaması sebebiyle açlıktan kıvranan ve hayvan yemi olarak kullanılan mısırları öğüterek yemek zorunda kalan insanlar Müslümanlar tarafından terk edildiklerini düşünüyorlar.
Acıların büyüklüğü ve şoku bazen Filistin davasına gönül verenlerin dahi “Neden daha fazlasını yapmıyorsunuz?” şeklinde eleştirilmelerine sebep oluyor.
Örneğin, Ürdünlülerden sınıra akın etmeleri ve İsrail’i Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını durdurmaya zorlamaları, Mısırlılardan ne pahasına olursa olsun Refah Kapısı’nın açılmasını sağlamaları bekleniyor.
“Biz burada ölüyoruz, siz de gerekirse kendi askerinizle çatışın” şeklinde özetlenebilecek tepkilerin, Gazze Şeridi’ndeki katliamlara gerçekten üzülen ancak protesto gösterilerine katılmaktan başka elinden bir şey gelmeyen insanları yaraladığını söylemeye gerek yok.
Yalnız kalmışlık hissinin yol açtığı bir diğer refleks de Gazze’ye destek için olduğu iddia edilen her eylemin ve o eylemi gerçekleştirenlerin övülmesi.
Yemen’in başkenti Sana’yı işgal eden İran destekli Husilerin ve Irak’taki Şii milis gruplarının alkışlanması, İsrail’in Şam’a düzenlediği saldırılarda ölen Devrim Muhafızları komutanlarının “şehit” olarak nitelenmesi; Filistinlilerle Suriyeliler, Iraklılar ve Yemenliler arasında tartışma konusu oluyor.
Bugün kendilerine “Irak Direnişi” diyen grupların, Amerikan işgaliyle ülkede güç sahibi olmuş ve işgale karşı asla savaşmamış Şii milis grupları olduğu malum.
İran destekli Suriye rejiminin İsrail’e rahmet okutur türden işkenceleri ve katliamları da ortada.
İsrail Gazze’yi bombalarken Suriye rejimi ve Şii milisler İdlib’e saldırmaya devam ediyor.
Husiler abluka altındaki Gazze Şeridi’ne destek için Kızıldeniz’de İsrail’e giden gemileri hedef aldıklarını söylüyorlar ancak diğer yandan 4 milyon insanın yaşadığı Taiz kentini uzun süredir abluka altında tutuyorlar.
Sarp dağ yollarından kente ulaşmaya çalışan kamyonların devrilmesi sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı belli değil.
Bir de Husilerin balistik füzelerle düzenledikleri saldırılarda ölen çocuklar var ki onları kimse görmüyor.
Suriyeliler, Iraklılar ve Yemenliler doğal olarak şöyle soruyorlar:
Gazze’ye destek iddiasında bulundukları için katillerimizin övülmesini hoş karşılamalı mıyız?
Filistinlilerin kanları değerli de bizim kanlarımız ucuz mu?
Bir ara “Husiler İran’ın proxy örgütlerinden değil” vesaire denilerek Yemenli örgüte güzellemeler yapılıyordu.
Husilerin el koydukları gemide, Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El-Mühendis’in posterlerini açmalarının ardından o seslerin büyük çoğunluğu kesildi.
Kudüs ve Mescid-i Aksa kahir ekseriyeti Sünni olan Müslümanların davasıdır.
Suriyeliler, Iraklılar ve Yemenliler Filistin davasının stratejik derinliğidir.
Müslümanların davaları ve kanları eşittir.
Gazze neyse İdlib ve Taiz de odur.
İran ve proxy örgütleri hatırına Sünni Müslümanları gücendirecek bir söylem benimsenmesi Filistin davasına ihanettir.