Öncelikle şunu ifade edeyim. Fransa, “toplumsal hareketler tarihi” bakımından çok farklı bir Avrupa ülkesidir. Fransız İhtilali gibi çok önemli bir hareketin muharrik unsurlarını barındırır… 1789 İhtilali, Fransa’da çıkmıştır ama sadece Fransa’nın değil, domino etkisiyle Avrupa’nın hatta dünyanın ihtilaline dönüşmüştür… “Gösteri ve protesto Fransızlar’ın ata sporudur” dedirtecek kadar çok sosyal hareketin yaşandığı bir ülkedir aynı zamanda…

Hâlâ güçlü bir referans olarak varlığı devam eden Fransız İhtilali, güncel değişimlerin üzerinde pay sahibidir demek yanlış olmaz…

Her büyük sosyal hareketin mutlaka bir sembolü vardır. Bu hareketleri yönlendirenler, bütün meselelerinin karmaşıklığını kitlelere teferruatıyla aktaramayacaklarını bildikleri için daha sade bir mesaj vermek isterler. Bunun için de semboller önemli olmaya başlar… Sembolün altında toplananların tamamının sorunları ya da sorunlarının tamamı aynı değildir, olamaz da fakat o sembol, her biri için sorunlarını ifade etmenin bir aracı haline gelir…

Mutsuzluklar, talepler bir toplumda ne kadar yüksek olursa patlak veren dönemin “sembol”ü etrafında kenetlenme de o denli büyük olur… Yani bir darbe değil bir devrim gerçekleşir; sessiz kitlelerin gücü ile… Devrimler, tarihte neredeyse hiçbir dönemde önceden kestirilememiştir ve bazen hiçbir bağ kurulamayacak bir mesele (hatta belki önemsiz gibi duran) bütün bir devrimin fitilini ateşlemiştir…

Fransız İhtilali de bu anlamda önemlidir… O dönemde de kırmızı renkli Frigya Bonesi (şapka) bir sembol haline geldi… Hatta halk sarayı bastığında Kral da “sizdenim” mesajı vermek için aynı şapkayı giydi fakat buna rağmen tahtını koruyamadı…

Bu bone Ankara, Eskişehir, Afyon civarlarında yaşayan bir uygarlık olan Frigyalılara aitti ve özgürlüğü sembolize ettiğine inanılıyordu. Daha sonra Avrupa hatta dünyanın pek çok yerinde ortak bir sembol oldu… Pek çok Güney Amerika ülkesinin bayrak ya da flamalarında, ABD Senato Forsunda bile aynı sembolü görebilirsiniz. Hatta meşhur çizgi film kahramanı Şirin Baba’ya bile aynı şapka giydirilmiştir; bilinçli midir bilinmez ama…

Evet, o zamanda tıpkı şimdi olduğu gibi toplumsal hareketin domino etkisi ilk önce Hollanda ve Belçika’da oldu. Bunun sebebi elbette bu ülkeler arasındaki farklı duygusal ve kültürel bağlardı…

Bugün de “Sarı Yelek” altında hiç kuşkusuz çok karmaşık sosyal ya da siyasi sorunlara itiraz ediliyor… Avrupa özelde de Fransa uzun bir dönemden beri ekonomik olarak çok rahat değil… Devlet birçok gıda ürününe sübvansiyon uygulayarak sosyal patlamaları belli bir süre engelleyebildi. Fakat var olan sorunlar daha karmaşık bir zeminde farklı sektörleri de etkileyince daha yapısal hale geldi. Toplumun yüzde sekseninden fazlasının yaşananlara destek vermesinden de bu etkiyi okuyabiliriz…

Elbette yaşananların bugünden bir “devrim” olduğunu iddia etmek mümkün değil. Fakat bu denli büyük halk hareketlerinin yönünün nereye döneceğini ya da hangi noktada duracağını kestirmek de aynı oranda güçtür. Fransız İhtilali üzerine en önemli kitaplardan birini de yazmış olana ünlü Fransız tarihçi-düşünür François Furet; “Toplumsal olaylar tıpkı sel gibidir, altında ne taşıdığı ancak sel dinginleştiğinde anlaşılabilir” der…

Batı aslında son iki yüzyılda kendi elleriyle inşa ettiği sürecin de bir faturasını ödemeye başlamıştır. Üstelik bu, bu olaylarla da başlamadı… Son on yılda yaşanan ekonomik sıkıntılar bunun en temel göstergesidir.

Uyanan Doğu, şahinleşerek AB’yi de tehdit eden ABD, küllerinden doğmaya çalışan ve imparatorluk bakiyelerini, reflekslerini hatırlayan Türkiye, İran ve Rusya dünyayı yepyeni bir paradigmaya zorluyor. Bu zeminde kendi varlığını ve sömürgecilikle elde ettiklerini kaybetmek istemeyen Avrupa’nın son çırpınışlarını izliyor da olabiliriz…

Avrupa Ordusu (PESCO) girişimleri, Fransa’nın Suriye ve Afrika’da gözükme çabaları vs. bu gidişe dur deme kudretine de pek sahip olacak gibi görünmüyor. Zira İngiltere’nin birlikle olan durumu, adeta boğuşulan ekonomik sıkıntılar, aşırı sağ eğilimler, terör örgütlerinin zihinsel hazırlık merkezi olma durumu ve buna bağlı olarak onların da çıkarlarının çatışması gibi çok derin, kompleks ve kocaman engeller var orta yerde…

Kısaca “Avrupa’da yaşananlar bir çöküş mü, uyanış mı?” işte bu sorunun gerçek cevabını zaman verecek…