Hamas ve Fetih hareketleri 2007 yılından bu yana çözülemeyen uzlaşı konusunu görüşmek üzere yeniden bir araya geldi.
İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılar devam ederken Filistin uzlaşısı için bu kez Çin devrede.
Her iki hareketin heyetleri geçtiğimiz cuma günü Pekin’e gitti.
Hamas ve Fetih en son şubat sonunda Moskova’da uzlaşı için masaya oturmuştu.
Moskova’daki görüşmeler gibi Pekin’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantılardan da uzlaşı sonucu çıkmayacağını söylemeye gerek yok.
Rusya ve Çin, Filistinli grupların toplantılarına ev sahipliği yaparak ABD’ye “Orta Doğu denkleminde biz de varız.” mesajı veriyorlar.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) ABD tarafından sunulan İsrail yanlısı tasarıları veto etmek dışında Filistin davasına da pek bir yararları olmuyor.
Filistin asıllı yazar Yasir Ez-Zeatira, BM çatısı altında faaliyet gösteren ve İsrail’in hedefinde olan Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip ülke gibi değil de sıradan tacir gibi sadece 1 milyon dolar bağışta bulunan Çin’in birden Filistin davasını hatırladığını söyleyerek “Hamas’ın yerinde ben olsam Çin’e gitmezdim.” diyor.
Filistinli grupların, uluslararası ve bölgesel rekabetleri Filistin davası yararına kullanmak istemeleri gayet normal.
Ancak bunu yaparken uluslararası ve bölgesel güçlerin de Filistin davasını kendi çıkarları için kullanmak isteyeceklerini ve bunun bir bedeli olabileceğini unutmamak gerekiyor.
Filistinli direniş grupları ilişkilerin mesafesini, artılarını ve eksilerini hesaplayamazlarsa kazanç umarken günün sonunda büyük kayıplarla karşı karşıya kalabilirler.
İran’la ilişkilerin Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi birçok Arap ülkesinde halkın tepkisine yol açması gibi Çin’le ilişkilerde “ölçünün kaçması” ve Pekin’e övgüler düzülmesi de Doğu Türkistan’da soykırıma maruz kalan Müslüman Uygur Türklerini hayal kırıklığına uğratabilir.
İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği katliamlar sebebiyle dünyanın dört bir köşesinde Filistin halkına ve haklı davasına duyulan sempati yükselişte.
Böyle durumlarda fırsattan yararlanmak ve söz konusu sempatiyi kullanmak isteyenler çıkar.
Suriye rejimi yanlısı kesimlerin Filistin direnişine destek bahanesiyle düzenledikleri faaliyetler bunun en güzel örneği.
Sadece Suriye halkına değil, Filistinli mültecilere de kan kusturan Suriye rejimiyle bağlantılı grupların “emperyalizme karşı direniş” adı altında Filistin davasını istismar etmelerinin Filistin halkına ve haklı mücadelesine yarardan çok zarar vereceği kesin.
Filistinli direniş gruplarının bir yandan işgal güçleriyle savaşırken diğer yandan bu tür istismar girişimlerine cevap vermelerini beklemek insafsızlık olur.
Ancak Filistin davasını korumak, küresel ve bölgesel güçlerin elinde oyuncak hâline getirilmesine izin vermemek için onlara da belli sorumlulukların düştüğü bir gerçek.
“Kimden gelirse gelsin her türlü desteğe kapımız açık” anlayışı doğru bir yaklaşım olamaz.
Filistin davası birtakım küçük partilerin dar siyasi hesaplarına, eli kanlı katil rejimlerin kendilerini aklama çabalarına, marjinal solcuların propagandalarına ve küreselcilerin oyunlarına alet edilemez.