Yarın saat 14.00’te Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı yapılacak ve kuvvetle muhtemeldir ki faizler düşürülecek.

Tahminim düşüş oranının 225 ile 275 baz puan arasında olması yönündedir.

İndirim yönünde hareket edileceğini piyasa an itibariyle satın almış durumdadır.

Satın alma durumundan ötürü de yarın yapılma ihtimali yüksek olan faiz indirimi sonrasında döviz kurlarında ciddi bir yukarıya zıplayış söz konusu olmayacaktır diye düşündüğümü de belirtmekte fayda görüyorum.

En son hatırlanacağı üzere 25 Temmuz’da toplanan kurul faizleri tüm beklentilerin üzerinde bir oranla 425 baz puan indirmişti.

Aradan geçen yaklaşık 45 günlük süreçte faizlerin düşmesi sonucu ekonomik konjonktürde istenilen seviyeye gelinmediğini hep birlikte görüyoruz.

Buradan baktığımızda sadece faiz indirimlerinin ekonomik gidişattaki iyiliğe yönelmenin tek sebebi olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.

Enflasyonun düşmesinde faiz oranlarının etkisinin olduğunun yanında alım gücündeki düşüklüğü de unutmamamız gerekir.

Diğer taraftan yaptığımız ihracata bakıldığında ağustos ihracatımızın temmuz ihracatımıza oranla daha düşük kaldığını görürüz.

Bu durumda sadece faiz indirimlerinin tek başına finansal anlamda toparlanma da etkili olmadığına bir göstergedir.

Dünyadaki küresel ekonomik gidişat her ülke ekonomisini yakından ilgilendiren bir olgudur.

Dolayısıyla küresel anlamdaki riske olan istek Türkiye ekonomisinin de yönünü her anlamda etkilemektedir.

Risk isteği faiz oranlarını etkileyen bu bağlamda da ülke ekonomilerinin gücünü ortaya koyan önemli bir etkendir.

Siz faizi ne kadar indirirseniz indirin eğer vatandaşın alım gücünde bir iyileşme ortaya konmuyorsa faizin 0’a yakın olması bile hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Buna en önemli örnek Avrupa ekonomileridir. Avrupa ülkelerinde çok düşük faiz oranları görmenin yanında düşük ekonomik büyümeleri de görüyoruz.

Alman ekonomisi son günlerde bunu en çok yaşayan ekonomidir. Düşük büyümenin sebebi de vatandaşın alım oranındaki düşüş vesilesiyle ürünlere olan talepteki azalma sonucunda da üretimin düşmesinin gelmesidir.

Diğer taraftan dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD de faizler düşüktür aynı zamanda da ekonomik büyüme de yavaşlamış durumdadır.

Hem Avrupa hem de Amerika örneklerinde gördüğümüz üzere tek başına faiz oranlarının düşmesi ekonomik iyileşme için yeterli değildir.

Uzun dönemli pozitif seyir için alım gücünün artırılmasının yanında üretimin verimli bir şekilde yükseltilmesi oldukça büyük derece de önem arz ediyor.

Üretimin artırılması için öncelikle üreticinin rahat hareket edebilmesi gerekir ki bunun yolu da ekonomik güvenin en üst seviyede gerçekleşmesine bağlıdır.

Ekonomik güvenin de en üst seviyede olabilmesi için ortamdaki oyuncuların geleceğe güvenle bakabilmesi gerekir.

Geleceğin berrak olmadığı ortamlarda yatırımın dolayısıyla da üretimin olması mümkün değildir.

Türkiye faiz indirimleri sonrasında ekonomik ortamı uygun hale getirebilmek adına yapılan çalışmalara ağırlık vermelidir.

Üretim yapmak isteyen her kişinin, her şirketin veya her kurumun yanında tüm finansal enstrümanlar ile birlikte finansal kurum ve kuruluşlar yer almalıdır ki ekonomik olarak büyümeyi gerçekleştirebilelim.

Bu konuda herkes taşın altına elini değil vücudunu koymalıdır.