Diriliş Postası’nın kuruluşundan itibaren gazetenin kadrosunda yer almıştım. Hem genel yayın danışmanlığı hem de dış haberler müdürü olarak vazifelendirilmiştim. Hakan Ağabey’in o günlerde yazdığı bir yazıda ifade ettiği gibi yazıhanemizde çocuklar gibi şendik. Hakikaten oldukça neşeli ve bereketli bir atmosfer var idi. Öyle ki fikriyat sayfaları için yazdığım makaleler bir kitap hacmine ulaştı. Milli Gazete’den sonra Diriliş Postası’nda yazmak benim için çok daha farklı bir tecrübe demekti. Hep hamd ettim burada olduğum için. Fakat sonra Allah rızkımızı başka yerden temin edecek bir kaderlerle kaderlendirdi bizi. Ona da hamd ettim.

Aradan aylar geçti. Yolum düştükçe uğramaya çalıştım gazeteye. Evet, kadroda değişiklikler oldu zaman içinde. Ömer Çetres, Hakan Albayrak, Emine Dolmacı, Ertuğrul Fındık, Mehtap Güneş gibi isimler yoktu artık. Fakat gazetenin hafızasını taşıyan Erem Şentürk, Orhan Pekçetin ve Fatih Mutlu yerli yerindeydi. Genç arkadaşlarla kadro revize edilmiş ve yola devam ediliyordu. Farklı bir tarz ve misyonla çıkan Diriliş Postası’nın varlığına devam etmesi oldukça önemliydi ve sözünü ettiğim yeni kadro bunu yapabiliyordu. Yine hamd ettim.

Parantez kapandı ve parçası olduğumu telakki ettiğim gazetede yazmaya yeniden başladım. Bahtiyarım.

Nasip olursa salı ve perşembe günleri bu köşeden hasbihal edeceğiz, muhabbet edeceğiz. Yazılacak çok şey var. Bu süreçte harika insan hikâyeleri biriktirdim onları paylaşacağım inşallah. Yazarlığın raconu icabı yeri geldikçe eleştiri içerikli yazılar için kalem oynatacağım. Suya da dokunacağım bazen sabuna da.

İnsan hikâyelerini önemsediğimi bilen bilir. Neden önemsediğimi soranlara ise yazılmaya değer bundan daha gerçek bir şey olup olmadığı sualiyle karşılık vermişimdir hep. Her bir hikâye -ki neredeyse her an ve her yerde yaşanıyor- her bir insan tekini, her bir insan teki bir âlemi anlatıyor. Günlük hayatın akışı içinde olağanlaştırdığımız birçok diyalog, tavır bize ve dünyaya çok şey anlatıyor aslında. Bir duruşu ifade ediyor şahit olduklarımız. Ve siyasi değerlendirme yapmaktan, uluslararası analiz kasmaktan, tweetleri birleştirip içi boş bir makale oluşturmaktan çok daha fazlasıdır murad ettiğim. Nitekim kalemin namusunu üç kuruşa satan bu kadar kir varken başka şeyler anlatmanın, Müslümanca bir üslupla konuşmanın, eleştirinin de, harbin de bir ahlakı olduğu hatırlatmanın elzem olduğu bir süreçte değil miyiz?

Yazmak bir iddia işidir. İstediğiniz kadar tevazu gösterin bu böyledir. Ben de kendi iddiasının, kendi hikâyesinin peşinden koşan biri olarak neyi doğru buluyorsam, yanlış gördüğüm şeylerin nasıl tamir edilmesi gerektiğini düşünüyorsam, iyilikten güzellikten ne anlıyorsam anlatmaya çalışacağım inşallah.

Gayret bizden tevfik Allah’tan.

Salı günü görüşmek üzere…